"Belki de hepimiz mutlu sosyopatlarız". Louis CK, Joe Pesci, özgür irade ve kötülük problemi.
"Belki de hepimiz mutlu sosyopatlarız". Louis CK, Joe Pesci, özgür irade ve kötülük problemi.
"Belki de sabahları bir saat yürümek ve beşinci senfoni’yi dinlemek için gelmişizdir Dünya'ya"
1915 yılında Dünyanın bir köşesinde yaşananların teknik olarak soykırım tanımına girip girmemesi çok ilgimi çekmiyor. Tazminat gibi pratik endişeler de. Benim sevdiğim kısım işin psikolojisi: Daha evrensel ve daha absürd.
Her saldırı ertesinde kabaran duygular + AKP algı mühendisliğiyle hortlayan bir soru bu. Hem de faili kim olursa olsun
6 ay eşek gibi çalışıp, 6 ay gezmenin de riskli yanları var elbet ama "50 hafta Mecidiyeköy + 2 hafta Kemer" formülünden daha mantıksız değil
Hangisi daha korkutucu bilemiyorum: Trump gibi tamamen ideolojisiz birinin, sırf hakaret ve boş konuşmayla bu kadar popüler olabilmesi mi, yoksa ideolojileri çok daha tehlikeli olan alternatiflerinin daha makul gözükmeleri mi?
Türkler tabii ki kahramandır, yiğittir. Ruslar çilekeştir. İtalyanlar korkak, Fransızlar götlek, hele hele İsrailliler tam kaypaktır. Onlar genetik olarak anca münafıklığa, faizciliğe, lobiciliğe yatkınlardır. Elfler nasıl okçuluğa ve kuaförlüğe yatkınlarsa, Orklar nasıl piercing işini biliyorlarsa, bu da öyle.
Maharet, polisi karşısında mum gibi olunacak "büyük devletler" yaratmak değil, devletin birimlerinin birey haklarını çiğnememek için mağduriyete varan fedakarlıklar yaptığı "büyük milletler" oluşturmaktır.
Duyarsızlaşma, aklın kendini koruma mekanizmalarından biri. Her ölüme ayrım yapmadan üzülmek, ahlaki meziyetten ziyade, kısa zamanda delirecek bir çocuk zihnine işaret etse gerek. Zira Dünya'daki acının haddi hesabı yok.
Çin'de bugün 1 milyondan fazla nüfusa sahip 170 küsur şehir var. Koskoca Roma'dan, tarihin en büyük imparatoru Augustus Caeasar'ın (ve tarihin en baba Sezarı, Julius Caesar'ın) Roma'sından tam 170 tane.
Red Herring (hedef şaşırtmaca), siyasetteki en başarılı taktiklerden biri, çünkü insanların bir kısmı akıllarından çok kalpleriyle, geri kalanı da kalplerinden de çok kıçlarıyla düşünüyorlar...haklı oldukları durumlarda dahi.
Ben günlerdir yaptığım gibi bisiklete atlayıp eve dönerken, o Keleti Tren İstasyonu'nda sahiplendiği köşesine yollanıyor. Dönüş yolunda, Avusturya'ya bakkala ekmek almaya gider gibi gidebileceğimi düşünüyorum, o ise pasaportu, parası ve bileti olmasına rağmen gidememesini milyonuncu kez düşünüyor. O gün daha bilmiyoruz tabii, beklediği trene hiç binemeyeceğini ama eninde sonunda kalanın ben, gidenin o olacağını.