Sen, Siz, Doktorlar ve Kuran: Hitap Farkları
"Doktorların hastalara sen diye hitap etmeleri" diye bir olay var biliyorsunuz. Dışarda hepimiz gibi gak guk ederken, kendi çöplüklerine gelince "sen sen" diye ötmeye başlıyorlar. O nedenle doktorların şişmiş egoları ve "kendilerini lord zannetmeleri", gayet leziz bir şikayet konusu.
Peki bu şikayetleri eden sen lord musun? Pardon, siz lord musunuz? Öyleyseniz söyleyin, ayıp değil, benim de lord arkadaşlarım var.
"Bana nasıl böyle hitap edebilir" diye köpüren birinin, başkasının egosundan şikayet etmesi, şahane bir karikatür karesi: Çünkü hem hak veriyorsun (toplum kurallarını bozmuş doktor), hem de tezata gülüyorsun. "Düşünsene, bana yahu, bana!"
Müşteri Her Zaman Haklıdır
Bu işler biraz da sistemin yan etkileri: Sovyetler döneminde doktoru bırak, bir garson karşısında bile ezilmek mümkünmüş. Çünkü hizmet sektörü genelde devleti temsil ediyor ve rekabet az. Malın veya hizmetin iyisini almak için memura yaranma kültürü oluşmuş. Oysa rekabet kültürü içinde, "müşteri her zaman haklıdır" sloganıyla yetişen bir Amerikalı'nın açısından, hizmet verenin müşteriye yaranması lazım. Bu sefer de tüketici şımarıyor.
(Invisibilia podcastinin Moskova'da açılan ilk McDonalds bölümü, 90'lar Rusyasındaki hizmet kültürünü anlatıyor. Mesela, müşterilere gülümseyecek çalışan bulmak en zor şeylerden biri olmuş McDonalds için, çünkü kültürde yabancılara gülümsemek yok.)
Ama sistemin ötesinde, doktorluk mesleğine özel bir şey var: Son çare olmak.
Lordlar, meşhur sanatçılar, CEO'lar, generaller... Herkesin önlerinde eğildiği bu insanlar, gün geliyor mahzun mahzun doktorun önünde eğilip prostatlarına baktırıyorlar. En güçlü insanların bile en aciz halini gören tek meslek grubu doktorlar olmalı. Bir de psikologlar aklıma geliyor ama onlar bizzat egoyla uğraştıkları için sen-siz ayrımına dikkat etmeliler. Doktorlarsa, çoğunlukla elektro-mekanik bir aleti tamir ettiklerinden, hastanın egosunu pek umursamak zorunda değiller. O yüzden çok da ciddiye almamak lazım, bazı toplum kurallarının o duvarlar arasında işlememesini.
Ha, ben hangi şartlar altında ciddiye alır, gocunurdum? Sürekli "siz" diye hitap ederken, doktor ısrarla "sen" diyecek. Uyum sağlayıp "sen"e döneceğim, bu sefer de doktor pasif agresif biçimde "siz"e geçecek. Ben mahçup olup "siz"e geri döner dönmez, doktor beni ezmiş olmanın zevkiyle "sennn" diye inletecek hastaneyi....veee bilerekyanlışilaçveripbenisakatbırakacak. Tamam, o zaman biraz gocunurdum.
T-V ayrımı: Sen-Siz, Thou-You
Birçok dilde, bir saygı ifadesi olarak ikinci çoğul (Türkçe) veya üçüncü çoğul (Almanca) hitabı kullanılıyor. Eski Çince ve Japonca gibi dillerde ise bu işler, "saygılı-normal" diye ikili bir ayrıma değil, ayrıntılı bir hiyerarşiye oturtulmuş, hangi cinsin hangi statüdeki birine nasıl hitap edeceği kesin sınırlarla belirlenmiş.
Bu tip bir kast sistemi, kanunlara yerleşmiş ayrımlardan daha bile kuvvetli. O nedenle Kültür Devrimi sırasında Mao bu kullanıma karşı savaş açıyor. Tıpkı İspanya İç Savaşı sırasında, sosyalistlerin "bayım", "efendim" benzeri hitap türlerini yasaklamaları gibi. Her devrimden sonra, hiyerarşik kullanım kısmen geri gelmiş.
***
Bugün İngilizce'de sen-siz ayrımı yok diye biliyoruz ama meğer eskiden varmış. Fransızca'daki tu-vous (T-V) ayrımını taklit edip, "you" kelimesini getirmişler. Yani you, "vous"dan apartılma ve Türkçe'deki "siz"e denk. Zamanla bu kelime, zaten İngilizce'de olan "thou" (tekil sen) ve "ye" (çoğul ama saygı içermiyor) kelimelerinin yerine geçmiş ve genel kullanım olmuş.
"Thou" kelimesi bugün eski edebiyatla (ve İncil okumalarıyla) sınırlı olduğundan, kulağa daha resmi geliyor. Ama görüldüğü gibi asıl anlamı "sen". İncil'deki gibi "Thou shalt not kill" demek, "hey sen, bana bak hele bi, öldürmeyeceksin anladın mı" demek. Birebir hitap var."
"Royal We"
T-V ayrımının diğer yüzü de royal we kavramı. Lordlar, krallar birbirlerine hitap ederken, kendilerinden "ben" diye bahsediyorlar ama sizin gibi aşağılık ölümlülerle konuşurken "biz" diyorlar. Makamı değil, sadece kendilerini kastetseler bile. Meali: "Ben senle birebir muhatap olmam, olursam da böyle olurum".
Biz (çoğul olan biz) bu kullanımı en çok Kuran'dan biliyoruz: "Şüphesiz ki biz onları ibret alın diye yarattık."
Kuran'daki "biz" kullanımı çoğuldan ziyade (yani Allah + meleklerden ziyade) bu "royal we"ye denk. İhalesini taşeronlara veren bir inşaat şirketinden bahsetmiyoruz, "biz" ifadesi meleklerle alakası olmayan icraatler için de kullanılıyor. Ayrıca üçüncü çoğul şahış kullanımı yok ama üçüncü tekil kullanımı var, yani...
Kendinden Üçüncü Tekil Şahıs Olarak Bahsetmek
İngiltere'de, bu you/vous devşirmesinden önce, sıradan insanlar aristokratlara "o" diye hitap ediyorlardı. 12.yy'dan sonra, aristokratlar da kendilerinden "o yaptı, etti" diye bahsetmeye başlıyorlar.
Bazen bu hitap o kadar dolaylı oluyor ki, insana değil, onun özelliklerine hitap başlıyor. Çince'de örneği bolmuş ama Çincem biraz paslandığından, "Your Majesty" örneğini vereyim: "Would your majesty like some tea?". Altı üstü karşındakine çay vereceksin, "Sizin inanılmazlığınız, azametiniz çay isterler miydi acaba?". İsterlerdi tabii, eşek değiller ya.
Aynısı yargıçlar için kullanılan "your honor" kalıbında da var: Muhatabın yargıç değil, onun etrafındaki bir şeref aurası.
***
İlginç bir şekilde, Kuran'da da var bu: "Şüphesiz ki Allah..." veya "Şüphesiz ki O..." . Yani royal we ile bu hitap arasında gidip geliyor Kuran.
Gotik mimaride, kişinin kendini Tanrı/Kilise karşısında küçük hissetmesi fikri vardır, burada da maksat aynı, kutsal kitapların diline kadar sirayet etmiş. (Zaten İbranice'de de üçüncü tekil kullanımı varmış ama bu ne kadar eskiye gidiyor, Eski Ahit'te de mi kullanılmış, onları bilmiyorum).
Bugün günlük hayattaki kullanımına gelince... Bunun hakkında uzun bir araştırma yaptım ve vardığım sonuç: Yapmayın.