Devletin Zorla Vatandaşı Ahlaksızlaştırması
Leviathan ile girdiğim GSS muharebesini kazandım ama savaşı hepimiz kaybediyoruz. (Medium'dan okumayı tercih edenler buraya).
Leviathan ile Güreş
GSS prim borcu saçmalığını takip ettiniz mi bilmiyorum. Hani önce yoktan var edip, sonra indirim yaptıkları şey. İşsizken dahi sigorta primi ödemen gerekiyor, hem de geriye dönük biçimde.
Ben en başta takip etmemiştim. Nasıl olsa yurtdışındaydım; Türkiye'deki sistem ile alakam kalmamış, bir tek kabotaj bayramını kutluyordum. Sonra öğrendim ki, Ocak 2012'deki yasadan başlayarak her ay için borç çıkarmışlar. Sektirmeden.
İlginç değil mi, sosyal hizmet ve adalet için fazla geri, ama her türlü vergi tahsilatı için fazla modern bir ülke olmamız? Osmanlı en azından geri kalmışlığında tutarlıydı, vergi de toplayamıyordu. İngilizce'de "best of both worlds" diye bir deyim vardır, bizdeki de "worst of both worlds" olmalı: 3. Dünya standardında hizmet, 1. Dünya standardında haraç.
***
Çıkardıkları borç 6-7 bin lira kadardı diye hatırlıyorum. Tabii ilk anlık tepkim, saf bir bakire gibi, "sistemde bir arıza olmuştur" idi. Hataların sorumluluğunu, bürokrasilerin sonsuzluğunda kaybettiren kullanışlı bir kavram bu "sistem arızası".
Halbuki sistemin kendisi arıza: İkametimin ve bordromun yurtdışında olduğunu şirket biliyor, yabancı hükümet biliyor, konsolosluk biliyor, askerlik şubesi biliyor, nufüs idaresi biliyor, fakat SGK bilmek istemiyor. Nasıl bir hayvanlık ki, milyonlarca vatandaş yurtdışında olduğu halde, hiçbir koordinasyon yok.
Ama size daha da saçmasını söyleyeyim: O zaman zarfında Türkiyede de çalışmıştım. Hem de Türkiye'de kayıtlı bir şirketin bordrosunda, Türk devletine prim ödeyerek. Ve evet, o aylar için de borç çıkarmışlar. Yani durum öyle absürd ki, SGK'nın sitesindeki bir menüden çalışıp prim ödediğim ayların kaydını görüyorum, aynı sitedeki bir diğer menüden de bu aylar için "ödenmemiş" prim borcumu.
Borçlulara şak diye elektronik-haciz geldiği bir "distopya"da, aynı siteden sunulan iki veritabanını karşılaştıracak teknik de vardır elbet. Ama 21. yy teknolojisini, 11. yy kafası kullanıyor: Devlet bana kafadan ceza kesmiş, bunu farkedip itiraz etme ve kanıtlama yükümlülüğünü de bana yıkmış. Burada aksi ispatlanana kadar herkes suçlu.
***
Gittik İstanbul'a bunu düzeltmeye. Dediler ki "buradan belgelerinizi yollarız ama Ankara'ya ne zaman varacağı ve sisteme ne ara girileceği belli olmaz." Ne oldu e-devlet, güvercinle iletişime geçip g-devlet mi oldu?
Gözlerim yaşlı, Ankara'nın taşına bakmaya gittim. SGK'nın Sıhhiye'de genel müdürlüğü var, galaktik Nazi imparatorluğu karargahı olabilecek bir bina. Yani oradan tüm Ortadoğu ve Balkanlar bürokrasisi yönetilebilir, yeteri kadar oda ve çaycı var. Hedef 2023. Yalnız bir tek şey yapılamıyor, borç kayıtlarının silinmesi. Darth Vader'ın emeklilik işlerini Death Star'da yaptıramaması gibi bir şey bu, maskesiz sureti yok diye galaksinin öbür ucuna yolluyorlar.
Ben de Sıhhiye'nin öbür ucuna, Çankaya nüfus idaresine gittim, sorgu yaptırdım, kaydım nerede belli değilmiş. Tam olarak ne kaydı, onu da bilmiyorum gerçi. Bilmediğim bir şeyi soruyorum ve cevabı "bilmiyoruz" olarak dönüyor. Olması gereken de bu sanki ama tam bilemiyorum.
Oradan Ulucanlar'da hapishanenin oraya bir yere gönderdiler. Sanırım kolaylık olsun diye oraya büro kurmuşlar, borcu çıkanı doğrudan içeri atıyorlar. Onlar da bazı belgelerimin eksik olduğunu söylediler. Yahu benden belgeye ihtiyacınız yok, kendi siteniz diyor "bu adam yurtdışındaydı" diye, "bu adam Türkiye'deyken de primini ödemişti" diye. Adamın gol diyor.
***
Sonra muhtarlığa, bir ara da emniyete gittim. Gelmişken tüm bürokrasiyi bir gezeyim dedim. Bilgisayardan göremedikleri için ("sistem arızalı beyefendi"), 18.yy usulüyle, pasaport damgalarından bulmaya çalıştırlar yurtdışında olduğum tarihleri. Lakin muvaffak olamadılar, zira iş gezileri yüzünden pasaportum 40 yıllık eroinmanın kollarına benzemiş, vuracak yer kalmamıştı. Üstüste binen damgalar sayesinde giriş cıkış tarihlerim yıldız tarihine benziyordu:
"16.232.8912, kaptanın seyir defteri ve Kafka'nın bürokrasi defteri. Federasyon, Atılgan'dan yeni araç vergisi istiyor, motor hacmi yüzünden özel tüketim kaleminden sayılıyormuşuz. Klingonların tarafına geçmeyi düşünüyorum, içkiliyim merkez."
Zaten giriş cıkışları bilseler ne yazar, benim turist gezisi yapmamla, çalışıyor olmamın farkını bu yolla öğrenemezler ki. Anlatamadım. Sonunda yetkili bir abi, bu işin hallolacağı yönünde bir telkin, bir jedi mind trick yaptı, ben de inanıp gittim. Bir müddet bekle gör politikası izledim. Bekle, gör, şaşır, sinirlen, atla uçağa, şeytan desin kokpite girip uçağı dümdüz Sıhhiyedeki SGK karargahına çak...
Neyse, o raddeye gelmedi, sonunda halloldu iş. Siz siz olun, konsolosluk kayıtlarını ihmal etmeyin. Ya da daha iyisi, siz siz olun, Norveç'te doğun.
***
Ben İyiyim De Çevrem Kötü
Tabii ben bu maceraları yaşarken, yurtdışında kaydı olmayanlar veya Norveç'te doğma vizyonunu gösterememiş olanlar daha zor mücadelelere giriştiler. Bazıları isyan bayrağı çekip ceza aldı, bazıları pazarlık yaptı, bazısı da lanet ederek kaptırdığı kolunu kesti, verdi.
Peki şimdi ne yapıyor devlet? Her yere reklam vermişler, sistem değişmişmiş, artık aylık 53 lira verirseniz, eski borçlar siliniyor ya da onları yeniden yapılandırıyorsunuz (ne güzel bir bürokrasice laftır bu da, "yeniden yapılandırma").
Beklendik bir şekilde, referandum öncesi açılan musluklardan biri. Ama yazıya başlığını veren gelişme, reklamlarda duymadığınız kısmında, dip notlarda: Önceden borçlarını ödeyenlere iade yok.
"İster bugüne kadar GSS priminizi düzenli ödeyin, ister geçen yılki yapılandırmadan yararlanıp borcunuzu taksitlendirmiş olun geçmişe yönelik ödediğiniz prim borçları iade edilmeyecek."
Geçmiş olsun. Sektirmeden, ama epey inciterek...
***
Bu vatandaşa ne öğretiyor? İtliği, hergeliliği, kumarbazlığı tabii ki, başka ne olacak. Yani olaya başından beri bakın:
- Kanunun bana öğrettiği: "Devlet parayı çarçur etti, yeni kaynak lazım, garibanların dahi kaçışı yok".
- Kanunun uygulanışının, mesela bana çıkan borcun öğrettiği: "Herkes tuttuğunu öpüyor".
- Yanlış uygulamayla mücadele ederken sürüldüğüm yokuşun öğrettiği: "Devlet hakkını vermiyor, alabilirsen zorla alıyorsun"
- Çıkan affın öğrettiği: "Seçim kazanmak için her şey mübahtır"
- Affın dipnotunun öğrettiği: "Kanunlara, kurallara uyanlar enayidir"
Ondan sonra da yurtdışına çıkanlar geri dönünce diyorlar "abi orada insanlar kanunlara saygılı, bir tek Türkler sistemi nasıl suistimal edeceklerini düşünüyorlar". E bu bizim genetiğimizden kaynaklı değil belli ki, ülkeyi bu kadar ilkesiz biçimde yönetirsen, bunu saklama gayreti bile göstermezsen, bir nesilde İsviçrelileri de bozarsın, Almanları da (Japonları bozmak 2-3 nesil sürer).
***
Bunlar bir boşlukta da olup bitmiyorlar, mevcut örneklerin üstüne binerek bir "değerler örgüsü" yaratıyorlar. İki senede bir vergi affı çıkıyor mesela. Mahkemede "iyi hal" indirimi uygulanıyor, hakimi de öldürmeye çalışmadın diye.
"İslam", "millet", "ecdad", "Fatih" gibi anahtar kelimeler var, adaletin "cheat code"ları bunlar, kullanana dokunmuyorlar. Milletvekillerine zaten dokunamıyorlar. Cumhurbaşkanına dokunmayı düşünmek dahi mümkün değil (yeni anayasayla, işiyle alakasız bir suçtan ötürü yargılanamayacak, gerçekdışı bir meclis çoğunluğu olmadıkça).
Hepsi ve milyonlarca daha ufak tefek detay bir olup, biz Pavlov'un köpeklerini, kendi küçük hayatımızda da ahlaksız olmaya şartlandırıyor:
"Tuttuğunu öpen suçlu değildir, öpülenler enayidir. Onlar da mini etek giymeselermiş"