Türk Bankalarıyla Maceralar
Sınırötesi Harekat
Bir ara kızarkadaşımla Türkiye'ye gelelim dedik. Kendisi afedersin gavur olduğundan, girişte vize alınacak. Fakat vize veznelerinde kredi kartı geçmiyor. Bu o güne has bir şanşsızlık mıydı bilemiyorum, mecburen ATM'ye yöneldik. Tabii her milletten insana, senede milyonlarca kez kazık sokan bir aletin, arada sırada bozulması doğal. Kazığın yağlanması gerekiyor belki de. Bize giren kazık da çıkmadı, kartımızla beraber bankamatiğin içinde kaldı.
Bu gayet öngörülebilir bir durum, fakat milyarlarca dolarlık varlık yöneten Akbank için bir sürpriz oldu sanırım, çünkü eylem planları sizi dımdızlak gümrükte bırakmak. Zira size kartı verebilecek biri yok, yanınızda nakit yoksa vize alamıyorsunuz ve ülkeye giremiyorsunuz. Geri döneyim desen, yine aynı sebeplerden ötürü bilet alamıyor, gümrükte unutulmuş bir paket gibi kalıyorsunuz.
***
Benim daha olan bitenden haberim yok, TC vatandaşları sırasından halihazırda geçmişim, kızı da beklemeden doğrudan duty free'deki alkol batağına yollanmışım. Bizimkisi, doğadaki her dişi gibi, başka erkeklerin duyamayacağı bir frekansta ağlayarak beni yanına çağırdı. Yaklaştım, aramızdaki pasaport kulübelerinin üzerinde atlamayı hayal ettim, hayalimdeki koruyucu erkek rolünü takdir ettim.
O öte taraftan durumu anlattıkça, aklımda senaryolar kurmaya başladım: Dilenerek vize alır, servis parasından yırtmak için bavulumuzun içine saklanır, bedenlerimizi satarak otel parası çıkarır, Müzekart için uyuşturucu kuryeliği, Sultanahmet köftesi için beyaz kadın ticareti derken, bir haftalık ziyareti Interpolün top 10 listesinde tamamlarız, sonra filmimizi çekerler, beni Matt Damon oynar kesin....
Bu hayallerle geleceğimi sıvazlarken, elim iç cebimdeki paralara değdi, meğer yanımda yeterince nakit varmış. Bir pasaport görevlisine vereyim de iletsin dedim ama namümkün, o ufak krallıklarında otoritelerini teyit etme şansı bulmuşken kaçırmadılar, bağırdılar bol bol. Neyse ki McGyver izlemiş nesiliz, gidip kağıttan bir uçak yaptım ve içine sıkıştırdığım parayla beraber sınır ötesi hava operasyonu gerçekleştirdim.
***
Kuantum Bankacılığı
Kız gümrükten geçene kadar aklını yitirmiş garibim, geldiğinde "acaba ATM kartı yutmadı da ben mi çaldırdım, belki unuttum orada" filan diyordu. O kadar güvenmiş sisteme.
Gittik polislere. Kamera kaydına baktılar ve ATM'yi suç üstü yakaladılar, yutmuş işte kartı. "Gidip tutuklayalım" dedim ama "artık Türkiye'deyiz, o ATM'nin olduğu topraklara lanet olası federaller bakıyor" dediler. Neyse ki şanslıymışız, çıkışta Akbank'ın şubesi varmış, bize yardım ederlermiş.
Sadece şimdi bunları hatırlarken değil, o anda da bun anlatılanları bir masal gibi miş'li muş'lu duyuyordum, çünkü sorunların bu kadar kolay çözülemeyeceğine emindim. Sağolsunlar, şubedeki hanımlar beni yanıltmadılar: Gayet kibarca, o polislerin Dünyadan bihaber olduklarını, şube çalışanlarının o ATM'ye gitmeye, yahut herhangi bir ATM'den kart çıkarmaya yetkileri olmadığı gibi, aslında hemen hemen hiçbirşeye yetkileri olmadığını anlattılar.
Fakat bu şube yerlilerinden, eski çağlardan kalma bir gezici ATM timi efsanesi dinledik: Bunların her yere gitmeye, her ATM'yi karpuz gibi açmaya yetkileri var. Fakat görevlerinin hassasiyetinden dolayı olsa gerek, onlara cep telefonuyla ulaşmak imkansız olduğundan, ne zaman nerede olduklarını bilemiyoruz. Heisenberg timi mübarek.
***
Yapabileceğim tek şeyi yapıp şubenin içinde bir güzel osurdum ve çıkınca çağrı merkezini arayarak gezici ekip efsanesini soruşturdum. Meğer şubenin bankamatiğinde kartımız kalmış olsa sorun olmazmış, çünkü oraya bakan bir ekip hakikaten var ama ne yazık ki sınırötesi ATM operasyonu yapma yetkileri yok.
Yahu sube icinde zaten yardıma ihtiyacım yok ki, para lazımsa vezneden eski usül çekerim. Asıl yardım dışardaki ATM'ler için lazım. Oradaki paraları toplamaya giden komandolar yok mu? Oraya CEO'nun ofisinden wormhole mu açtılar?
Çağrı merkezi, fazla espri kasmamamızı, kartı da hemen iptal etmemizi istedi. Hadi geri alamıyorum, niye iptal edeyim? ATM'nin içindeki kartın güvenliğini sağlayamıyorsan, oradaki paranın güvenliğini nasıl sağlıyorsun?
Kart iptaline, yabancı banka 50 dolar ceza kesiyor, ayak diremem bu yüzden. O banka da ayrı bir cins gerçi. Neyse, Akbank bu cezayı karşılayacak mı? "Maalesef hayır" diyorlar. Ne güzel. Aramızda böyle rahat bir ilişki var Akbank'la. Ben de arada bir şubelerine gidip masaları kırıyorum, camları indiriyorum, sonra mahçup bir gülücükle "maalesef" deyip çıkıyorum.
***
O arada beni bir beklemeye aldılar ve hat kapandı. Tekrar arayınca, kart sahibinin araması gerektiğini söylediler. Yahu yanımda diyorum, alın konuşun, istediğiniz bilgiyi versin. Yok, illa İngilizce konuşan bölümü arayacak ve derdimizi baştan anlatacakmışız.
Bankayı yeniden aramak büyük külfet, çünkü bir insana ulaşabilmek çok zor. Her seferinde tamamen rastgele tuş kombinasyonlarıyla becerebiliyorum. Bazı menülerin geriye dönüşü yok: "Bir önceki menüye dönmek için, mal gibi kapatıp tekrar arayın", "Burası EFT işlemleri için 4 numaralı seçenek, buradan çıkış yok."
Sonunda, İngilizce hattan biriyle konuştu bizimki. Herkes gibi o da kibardı ve herkes gibi o da bambaşka bir açıdan yorumladı olayı, kendi rengini getirdi: Meğer ilgili ATM'ye bakan özel bir ekip hakikaten varmış. Meğer kartı alabilirlermiş. E süper. Fakat o kartı ne bize, ne de şubeye teslim edebilirlermiş.
Allah Allah, adamlar tam kuantumcu, hem ekip var, hem kart yok. Bu bankanın kasalarındaki kedilerin durumunu hayal bile edemiyorum.
***
Şikayet Formunu Şikayet Etmek
Pes ettik, kızı en yakın psikiyatra bırakıp toplantılarıma gittim. Fakat işe odaklanmak mümkün değil. Bu saçmalıkları Akbank'ın sitesindeki şikayet formuna aktarmaya koyuldum. Nereden bilebilirdim, web sitelerinin de kuantum teknolojisiyle çalıştığını. Şikayeti yolluyorsunuz ama yollayamıyorsunuz, o derece belirsizlik. Herhangi bir onay veya hata mesajı çıkmadı zira. Başka bir browser'dan denedim, aynı şey. Bunu bir tane çalışan kullanıp test etmedi mi? Etti de etmedi mi? Bu banka var mı yok mu, ondan dahi şüphe etmeye başladım.
Ertesi gün sahaya başka bir taktikle döndüm: Aradım ve şikayetimi iletemediğim için şikayetci oldugumu anlatarak rakibi sersemlettim. Web'den girdiğimiz şikayetleri telefondan oluşturduğunuz kayıtlarla eşleştiremedikleri için (soyadı kanunu geçmeden önce aldılar veritabanını sanıyorum) o formların akıbeti bir sır olarak kaldı.
"Madem bu kadar yakınlaştık, ben de size bir sır vereyim, private banking hesabımı kapatacağım" dedim. Bu sihirli lafı edince, sıradan bir vatandaş olmaktan çıkıp lord oldum. Telefondan çay ikram ettiler ve geldi, o derece bir hizmet. Aslen bu hesaba kağıt üstünde ortağım sadece, kapatma yetkim de yok. Kağıt üstünde bir lordum, kağıttan bir kaplanım ama bunu çaktırmadan ilk emrimi verdim: "inlerine girip didik didik edin ve bana deterministik, anti-kuantum bir cevap verin".
Hemen kayıtlar oluşturuldu, bilgiler alındı. Hiç merak etmememi, şubeden teslim alabileceğimi, o kartın kılına bile zarar gelirse ATM ekibini topyekün kovacaklarını, bugüne kadar konuşmuş olduğum müşteri temsilcilerinden de en azından şerefli bir intihar beklediklerini, o gün içinde kesssssin dönüş yapacaklarını bildirdiler.
Ben de hemen inandım. Aradan 2 gün geçmesine rağmen, hala inanıyordum biraz. İnanıyorum da inanmıyorum gibi. Tüm maneviyatımı da kuantuma çevirdi bu zındıklar. Sonunda tekrar aradım, bu sefer şikayet kaydımı buldular. Tabii ki bir işlem yapılmamış. Ama asıl şürpriz sonra geldi: Tüm bunlar bir yalan rüzgarıymış, şube dışındaki ATM'lerde kalan kartlar otomatik olarak imha edilirmiş, öyle gezici timler, bordo klavyeliler, iptaller, dilekçeler filan hepsi hikayeymiş.
Kartın kesin olarak imha edildiğini kontrol etmelerini istedim, "bir dakika yöneticimle konuşayım" diyerek beni sadece 30 saniye beklettiler ve "evet kartınız artık sizlere ömür" dediler. 30 saniyede gidip durumu yöneticisine anlatıp, kayıtlardan benim kartı bulmalarına filan imkan yok.
***
Bizim için sonuç ne oldu? Yenilgi tabii ki. Sisteme, bürokrasiye, makineye karşı yenilgi.
Çok mağdur olmadık, zaten işin en kötü kısım olan havaalanı mahsuriyetini atlatmışız, kartı iptal de ettirmedik o 50 doları ödememek için, ama hikaye bir sırlar yığını olarak kaldı. Gayet öngörülebilir ve rutin bir olay için, koca bankanın izleyeceği açık seçik bir prosedür olmaması bayağı ilginç. Düşünün, gümrükteki bir bakkal, müşterisinin cüzdanını yanlışlıkla çöpe atsa, "maalesef" demekle yetinmez, pisliğin içine bizzat dalıp sorunu çözer. Bu hipermarketse, bakkal kadar sorumluluk sahibi değil. Üstelik kuantum şikayet teknolojisiyle çalışan web siteleri de, ortalama bir bakkalın var olmayan, var olma iddiasında da bulunmayan gayet net web sitesine gore daha kullanışsız.
Ama prosedür eksikliğinden de kötüsü, "bilmiyorum" demeyi becerebilen insan yok. Tutamayacakları sözleri verip, hatırlayamayacakları yalanları uyduruyorlar. Bahtınıza düşenin hayalgücüne kalmışsınız.
(Zamanında, bu yazıyla ilgili Akbank iletişime geçip özür dilemiş, kişişel bilgilerimi verirsem yardımcı olacaklarını söylemişlerdi. Ama ben kişisel bilgilerimi vermedim. Gezici ATM timinden korktum, hala da korkuyorum)
Galaksinin En Güvenli Internet Bankacılığı
Genel olarak bankacılık sektörü delilerin elinde sanırım. Yurtdışından gelince ilk farkettigim, Internet bankacılığının Pentagon'dan güvenli olduğuydu. Lafın gelişi değil, Pentagon'a iş için girmişliğim var (5 yıllık Türkiye'yi bölme hamlesi tartışılıyordu, beni alçak bir sandalyeye oturttular) ama Türkiye'de Internet hesabıma giremedim
Bir kere Internet bankacılığına Internet'ten kaydolmak gibi çılgın fikirlere yer yok. Şubeden "açtıracaksın". Her hesaba denk gelen bir Internet vanası var, bir zahmet gelip bir el verirsen, veznedarla beraber asılıp hallediyorsunuz.
Hayhay, şubeye gidelim. Gidemiyorsun öyle. Açık değiller ki. Onca özel banka var, hala geçen yüzyıldan kalma mesai saatleri uygulanıyor. Milletin işini görebileceği tek zaman olan öğle tatilinde kapalılar, mesai de herkesinkinden önce bitiyor. Valla herkes bana 1 dolar verirse, gidip "Açıkbank" diye bir banka kuracağım. Faiz maiz yok, tek olayımız açık oluşumuz. Mesaimiz 11-20 arası. Cuma geceleri de müzikli, alkollü sanat galerisine dönüşecek şubeler.
***
Neyse gittik şubeye, medeni ortamlar, çalışanlar düzgün, kızlar teklif ediyor, vs. İlk görevim, benim ben olduğumu kanıtlamak. Tecrübeli olduğum bir konu ama bu sefer olmadı, ilk turda elendim. Trafikte polis durdursa geçerli olacak ehliyetle, yani ölümcül bir aracı kullanmama izin veren resimli bir evrakla, yurtdışında evden evraksız mevraksız yaptığım işi yapamadım. İlla TC kimlik kartım lazımmış.
TC kimlik kartı tam bir tasarım harikası. İçinde çip filan yok, bildiğin kağıt parçası, yani herhangi bir boyut ve şekilde olabilir ama tam da cüzdana sığmayacak en küçük boyut seçilmiş. Karne gibi elimde sallaya sallaya bankaya döndüm. Ben benim ulan! İnandılar bu sefer.
İnandılar ve akabinde bir dizi hexadecimal kod verdiler: kullanıcı adım, şifrem, Internet bankacılığına özel bir numara, cep telefonuma mesajla gelen baska bir şifre, kartımın pin numarası... Ulan alt tarafı hesabıma bakıp "bu ay da zengin olamadım, bir banka falan kurup CEO mu olsam" diyeceğim.
Akabinde telefon numarası değiştirmek gibi bir hata ettim. "Ne olacak, Internetten kaydımı degistiririm" dedim ve bankacılık sistemi bana güldü. Eski sim kart bende olmasına rağmen, yani her türlü şifreyi alır, satar olmama rağmen yine şubeye gitmem gerekiyormuş. O aralar bayılmışım.
***
Zorla Üst "Segment"
Kendime geldiğimde kapıda bir kurye vardı. Bankadan paket getirmiş ama benim bankadan değil. Hiç konuşmadığım bir banka, bana kartlar yollamış. Herhalde bu memleketin adeti böyle, misafirperverlik derken kastedilen bu. Kırmamak için okumadan imza attım ama benim imzamı değil. Sonradan öğrendik ki böbrekleri bağışlamışız ama benim böbrekleri değil.
Kısa bir süre sonra ansızın telefon çaldı. Zaten pek ansızın olmayan bir telefon çalması gerçekleşmiyor hayatta. Bir hanım arıyor bankadan, ama yine benim bankadan değil. Kimin bankasıysa bunlar çıksın ortaya! Onun bunun bankası boş buldukça arayıp adres istiyor. Soruyorum, "ne oluyor, siz kimsiniz, ben neredeyim, İkinci Dünya Savaşını kim kazandı" diye, yine alelacele bilmemne paketimi göndereceklerini, ama adresimi bilmediklerini, hemen şimdi çocukarını keseceklerini anlatıyorlar. Taktikleri işe yarıyor, boş bulunup donumun markasına kadar her şeyi anlatıyorum.
Aradan iki üç gün geçmedi (bu arada bu süreler sanırım bankacılık sektörü için yıllara tekabül ediyor olmalı, adamları overclock etmişler, bizler onlara ağır çekimde yaşıyor gibi gözüküyoruz), birtakım kartlar, sözleşmeler, hesap özetleri geldi. Bir yanda Internet hesabını atmaca gibi koruyan kurallar, bir yanda da bana 20 saniyelik bir telefon konuşması sonunda zorla kart yollayan, ona mukabil hesaplar açan bir genişlik, bir gönül bolluğu.
Hesabı da Kızılay'da bir şubede açmışlar, halbuki ben Ankara'da bile yaşamıyorum
***
Aradım iptal için. Olayı anlatırken karşımdakinin şaşkınlığıma ortak olmasını bekliyorum ama millet için çok normal sanırım, "niye istemiyorsunuz ki" diyor, "üst segment kart bu" diyor. Madem "segment", o zaman "cancel eveything" dedim. Ayrıntı vermiyorum, iptal edilebilecek ne varsa sen ara bul, bitir. "Her şeyi mi iptal edeyim?" dediği sırada, diğer hatta Gary Oldman'ı tutuyordum, dahil ettim onu konuşmaya, o da bankacıya döndü (telefonda döndü, tiyatro geleneğinden geliyor adam) ve "evvvvveeeerrryyythiiiiiiiiiiiiiiing!!!!" diye durumu izah etti.
Peşimi bırakmadılar. Arayıp "50 lira verelim size, hesabınıza kredi olarak koyalım, iptal etmeyin" diyorlar. Her dakka da Gary Oldman'ı çağıramıyorum ki, onun da bir hayatı var. Hayır, iptal edilmiş şey icin "böyle yaparsak iptal olmaz" diyebilir misin? iptali iptal edebilen, uzay-zamana aykırı bir bankacılık sektörümüz var.