Sürekli Okuduğum Dergi ve Gazeteler
Tavsiye
Merak etmeyin, bir Onedio listesi yapıp kaçmayacağım, nedenini nasılını uzun uzun anlatacağım (Medium versiyonu burada).
Aslında bir kitap listesi hazırlamayı istiyordum ne zamandır ama "hem kapsamlı hem orjinal olsun" diye diye bir türlü beceremedim. Bir nevi CV görevi görüyor kitap listesi, daha kişisel, o yüzden de daha stresli. Onun yerine, sürekli dinlediğim podcastler benzeri, rahat bir liste yaptım.
Sadece sürekli takip ettiğim yayınları dahil ettim, tüm sevdiklerimi değil. Hepsi İngilizce ve bazıları üyelik olmazsa içeriği kısıtlıyor. İzin verdikleri kadarı da yeter, afiyet olsun...
Günlük Gazete
Gayet basit: Okumuyorum.
Tabii Internette illa ki birileri üstünüze haber fırlatıyor, kaçış yok, ama bir madde bağımlısı gidip daha fazlasını aramamak lazım. Çünkü hakikaten de bir uyuşturucu bu. Haberlerin çoğu düşünmeye değil tepki vermeye zorluyor. Buna köşeyazıları da dahil. Dünyanın en iyi yazarını dahi her gün yazmaya zorlarsan, bir süre sonra sadece çöp üretir.
Hele hele ana haber kaynağı olarak Facebook veya Twitter kullanmak tam deliliğe davet. Sanki hepimiz istihbarat şefi veya fon yöneticisiyiz, her haberi anlık takip etmemiz gerekiyor. Bu temponun bilgi kirliliği (teyit.org'a selamlar) ve kendini dar bir görüş aralığına hapsetmek dışında bir getirisi yok. Savunduğum şey elini eteğini dünyadan çekmek değil, aynı haberlerin daha öğütülmüş halini birkaç gün gecikmeyle okumak.
Tolstoyevski'nin Haber Yasası: Bir haberi doğru anlamak için gereken perspektif, o habere ulaşım süresinin karesi ile ters orantılıdır.
Haftalık Gazete
Tabii bazen kendi yasamı çiğniyorum. Bunun ana nedeni The New York Times.
Bu gazete ilginç çelişkilerin bir sembolü: Bir yandan Dünya'nın en etkin gazetelerinden biri, bir yandan da kendini olduğunda da önemli görüyor. Bir yandan ABD'nin "resmi" gazetesi olarak konumlanıyor, bir yandan da gayet kuvvetli bir merkez-sol editöryeli var. Hatta Paul Krugman gibi dev köşeyazarları tarafsız olurmuş gibi dahi yapmaz.
Her halükarda, araştırmacı gazeteciliği ve dış haberler servisi mükemmel. Özellikle de Pazar sayısı, çünkü daha kapsamlı yazılar içeren The New York Times Magazine ile geliyor. Bu kaliteyi devam ettirmelerinin ana nedeni, bu kadar köklü bir kuruluştan beklenmeyecek bir çeviklikle dijital çağa ayak uydurmaları.
Zira şunu görebildiler: Bu yeni dünyada, hit sayısına bağlı reklam gelirine bakarak, Fox News ile, Facebook ile yarışamazlar. Onun yerine, dijital üyeliği seçtiler, "kaliteli içerik görmek isteyen bizi destekler" dediler. Böylece mesela bir ülkeye 6 aylığına haberci ekibi gönderip, o yatırımın karşılığında hepi topu tek bir sayısında birkaç sayfa dolduracak ama başka kimsede olmayacak bir içerik üretebiliyorlar. Bu içeriğin genele hitap etmesi, onları memnun edecek bir anlatıya uyması gerekmiyor.
İngilizce bilmeseniz bile, sırf yüzde 80'i resim ve manşetten ibaret olan diğer gazetelerin dandikliğini anlamak için bir bakmanızı öneririm.
Haftalık Haber, Dünya İşleri
The Economist. Türkiye'de çoğunluk, 170 senelik bu derginin adını RTE sayesinde duymuştur muhtemelen. Ve o adının ima ettiğinin aksine, ekonomistlere yönelik bir ekonomi dergisinden ziyade, Dünyayı yönetenlere yönelik haftalık haber bülteni gibi.
Önceki hayatlarımdan birinde, olan biteni Time dergisiyle takip ediyordum. Ta ki altıncı yaşgünümde, vizyon sahibi bir ebeveyn bana The Economist üyeliği hediye edene kadar. İkisinin arasındaki fark, Discovery'deki Amerikan belgeselleriyle BBC'deki İngiliz yapımı belgesellerin arasındaki farkla aynı.
The Economist, İngiltere merkezli olmasına rağmen, Dünya'nın değişik bölgelerine odaklı bölümler içerir. Klasik liberal çizgidedir (siyasi olarak bazen merkez sağı, bazen merkez solu destekler) ve ilginç bir şekilde, her şeyi sanki tek bir kişi yazıyormuş gibi gözükür, değişik yazarlar ön plana çıkmaz.
Entelektüel insanlar Pazar günü yayılıp, rahat rahat okusunlar diye değil de, meşgul insanlar işe giderken göz gezdirebilsinler diye tasarlandığından, okunması gayet kolay, fazlalık içermez. Hatta İngilizce pratiği için bu listedeki en uygun yayın sanırım.
Quartz, bunun iş dünyasına odaklı bir dijital kuzeni gibi (yahut Wired ile Economist kırması). İtiraf edeyim, ilk çıktığında içerikten çok dijital tasarımıyla beni bağlamıştı. Her makalenin başındaki tam sayfa dev resimlerle ve minimalizmiyle gayet tazeydi. Şimdi bu tarz her yerde, çabucak alıştık. Bana Economist yettiği için, genelde sadece hızlıca göz gezdiriyorum.
Kültür, Haber, Edebiyat, Sanat, Politika, Ortaya Karışık
Burada üçlü bir forvet hattım var: The New Yorker, Harper's ve The Atlantic.
The Atlantic diğerlerine nazaran daha siyaset ağırlıklı ve genele hitap ediyor, diğer ikisi ise biraz "New York merkezli". Bundan kastım, yerel haberlerden ziyade, kıyı şeridinde yaşayan kozmopolit entelektüellere yönelik olması. Kısacası fularlar fora.
Aslında burada ufak bir trajedi var, The New York Times'ı da etkileyen: Bu yayınların elit imajını destekleyen içeriklerin iki sayfa ötesinde, örneğin bir güncel siyaset konusunu sosyal psikolojiye ve ekonomi tarihine bağlayan akıcı bir makale de oluyor. Bunların erişiminin kısıtlı kalmasına dayanamıyorum.
Bu tip içeriklerin dahi "elit" ile özdeşleşmesi büyük bir sorun. Eskiden eğitim diye bir şey olmadığından, salt okuma yazması vardı diye birinin "elit" olması anlaşılırdı ama sanki tekrar o noktaya doğru gidiyoruz. Üç satır paragraf okuyamıyor insanlar, biraz nüanslı konuşunca elit oluyorsun. Nüans dediğin için bile elit oluyorsun.
Anti-entelektüelizmin yükselişi çok ilginç bir konu ama şimdilik asıl derdim şu: Sağlık sistemi, mutluluk, kapitalizm, adalet, Ortadoğu politikaları gibi konular -özellikle de aktör ABD ise- çok karmaşıklar. Bir Facebook postuna, yahut bir habercinin iki dakikalık editöryeline sığmaları mümkün değil. Bu dergiler ise bazen daha önce hiç düşünmediğin yerlerden yakalıyorlar konuyu, bazen o istatistiklerde görmediğin insan hikayelerine dalıyorlar. Fakat bunları ne kadar ilginç ve kolay okunabilir biçimde sunarlarsa sunsunlar, millet daha kesin yargılar bekliyor. "Kimi alkışlayacağız", "kimi yuhalayacağız" onu merak ediyor insanlar. O yüzden ideolojik yayınlarla rekabet zor.
Bu "trajedinin" okuma zamanıyla alakalı olduğunu sanmıyorum. Haberlere harcadığımız toplam zaman saatlerle ölçülüyor her hafta, ama duyduğumuz şeylerin çoğu yüzeysel tekrarlar. O vaktin yarısını bunlara harcasan, çok önemli bir konu hakkında hayatın boyunca öğrendiğinin iki katını öğrenmiş olacaksın belki. Ve bu dipsiz bir kuyu da değil, yani "çok önemli konu" dediğim 8-10 şey var en fazla. Onların ötesinde keyfine bak, kimi o fularlı postmodern sanat yazısına baksın, kimi de Kardashian'ın kıçına. Bilmiyorum nasıl varacağız o şekilde bir asgari bilgi ve merak paydasına.
Teknoloji - Kültür
Bir aralar Gizmodo, Lifehacker, vs takip ediyordum, sonra baktım "yeni iPhone tam 2 mm daha ince olacakmış" haberleriyle çevrilmişim. Günlük gazeteler için dediğimin aynısı burada da geçerli: İki hafta sonra öğreniver bilmemneyin yeni modelini, hatta hiç öğrenme, eskisinin suyu mu çıktı?
Wired öyle değil. Wired öyle böyle değil. Aslında onu "teknoloji" kısmına hapsetmemek lazım, o yüzden "kültür"ü de ekledim bu kategoriye, zira The Atlantic'e epey yakın konu çeşitliliği bakımından. Sonuçta alet-edevattan ziyade, teknolojinin yaşamın her alanına etkilerini inceliyor. Tarz olarak gayet rahatlar ama anaakım oldukları ve reklama epey yaslandıkları için bazen fazla "gürültülü" gelebilir.
Alternatif olarak MIT Technology Review öneririm. Adından sanılacağı gibi, sadece MIT'de contayı yakmış dehalara yönelik değil. Daha ziyade Wired ile SciAm'in (aşağıda) kırması gibi. Gayet iyi derinlemesine yazıları var ve fazla yağlarından kurtulmuş.
Popüler Bilim
Bir bilindik, bir de sürpriz önerim var. Bilindik olanı Scientific American.
Aslında bilim haberleri için Science Friday podcasti ve Neil DeGrasse Tyson-Bill Nye ikilisinin şaklabanlıkları beni gayet doyuruyor ama alışkanlıktan buraya da bakıyorum. Popular Science, New Scientist gibi bir sürü yayın arasında Scientific American favorim, çünkü işi çok sulandırmadan anlatıyor. Nature veya Science gibi peer-reviewed jurnallerin daha kolay okunan versiyonu sanki.
Daha az anaakım bilim haberlerini, sanat ve tarih ile yanyana görmek isteyenlere Smithsonian Magazine öneririm. NASA ile beraber ABD'nin insanlığa en büyük katkısı olan Smithsonian Enstitüsü'nün bedava müzelerine gidemiyor olabilirsiniz ama bu alternatif de iyi. Ufak bir çevreye hitap etmesine rağmen çok fularlı değil, genel kültür diyetinin önemli bölümünü tek başına karşılayabilir.
Seyahat
National Geographic Allah'ın emri ama bunu diğerlerinden epey farklı biçimde okuyorum: önce web sayfasına göz gezdirip gaza geliyorum, sonra bir yazıya tıklayıp okumak yerine kütüphaneden eski bir NatGeo dergisi çıkarıp keyif çatıyorum. Zira bir hastalığım var, o da gittiğim yerlerdeki sahaflardan yok pahasına bunun eski sayılarını alıp toplamak.
Bir bakıma bu benim için bir Anti-Economist: Dünya'nın dört bir yanındaki gündemi takip etmek için değil, o gündemlerden kopmak için sarılıyorum. Sadece başka coğrafyalara gitmek yetmiyor, başka zamanlara gidiyorum, makaleler arasındaki 20 senelik reklamları dahi okuyarak.
Bu gariplik yetmezmiş gibi bir de Conde Nast Traveller okurum arada. Bir yandan bu meşhur lüks seyahat dergisini okurken, bir yandan da günde 2-3 dolar harcayarak gezmekten sapık bir zevk alıyorum. Zenginlere nanik bir nevi: "Buranın güzelliği o katamarandan anlaşılmaz, şu balçığa çıplak ayak basmanız lazım, pisliğe bulanmanız lazım".
Benimkisi de bir nevi kedi-ciğer meselesi sonuçta. Ama ben ciğere ulaşıp da sonra yere atanlardanım (ve artık kimse de bana bir daha ciğer vermez).
Bu arada dün, Kariyerinizi Çöpe Atma Rehberi'nde bahsettiğim seyahatin 1 senelik bilançosunu hesapladım: Uçak biletleri, vizeler, sigorta, yedin içtin, her şey dahil ayda ortalama 500 dolar. Bunun %40'ı uçak biletleri ve gönüllülüğe ara verip, "tatil modu"na geçtiğimiz zamanları da kapsıyor. Yani konfordan fazla feragat etmeden, daha iyi bir yol planlamasıyla, aylık 300 dolara yapılabilir. Oturduğunuz yerde kalsanız daha fazla para harcanır. İşte bunları Conde Nast'ta göremezsiniz.
"TL;DR" Yazılar
"Upuzun yazı" dergisi diye bir şey olmadığından, bunları uzun yazılara adanmış "küratör" sitelerden buluyoruz: Longreads ve Longform
Yukarda bahsettiğim dergiler de dahil olmak üzere, çeşitli yerlerden 15-30 dakika arası zaman alan içeriklerin derlemeleri var. Zaten yayınlar seçmece, üstüne bir de "2016'nın en iyileri" gibi bölümleri var, oralardan başlarsınız.
Bu sitelere her gün girip bakmıyorum, onun yerine email listelerine üyeyim, haftalık en iyi 5 yazıyı alıyorum. Zaten bazılarını bir iki gün öncesinden okumuş oluyorum orjinal kaynaklarından ama kalanlarını başka türlü hayatta bulamam. Tam Pazar okuması.
Nasıl Okunmalı
İşin açıkcası, yukarda saydığım bir düzine kadar yayına dahi etraflıca bakmaya zaman yetmiyor. Daha bunların ötesinde GQ, Reason, Rolling Stone, Vanity Fair, Good gibi sıkça güzel makale veya infographic yayınlayan yerler var. Yahut "yayın" denemeyecek ama bir çok ilginç içerik üreten site. Bunlarla baş etmek için çok "küratör" siteye baktım ama bir süre sonra tembelliğimden hepsini bıraktım, geriye sadece ikisi kaldı: Pocket Hits ve Medium.
Bir kere, pocket kullanmıyorsanız, kullanın. Aplikasyonu, browser eklentisi, ne bulursanız kurun. "Zamanım olunca okurum" diye diye zamanında 50 tane tab açıyor ve bir daha bakmaya korkuyordum, şimdi o yazıları etiketleyip "cep"e atıyorum. Sonra zamanı gelince, mesela alışveriş sırasındaysam, "5 dakikalık bir şey getir" diyorum. Yahut arkadaşlarla korku filmi izliyoruz, ben ekrana bakamadığım için çaktırmadan "komik bir şeyler göster" diyorum. Okuma listemi böyle azar azar eritirken, gerçekten çok beğendiğim bir şey olursa da Evernote ile entegrasyonu var, orada arşivliyorum.
Ama burada Pocket'tan bahsetme nedenim bunlar değil, Pocket Hits. Onun sayesinde daha önceden kaydetmediğim ama başkalarının sıkça okuduğu, günün en popüler hikayelerine de kolayca erişim oluyor.
İkinci benzer medyum da, elbette Medium. Temiz yazı yazmak ve okumak için bir numaralı yer. Ve sadece takip ettiklerimin içeriklerini göstermekle kalmıyor, Pocket Hits'e benzer biçimde, en popüler Medium yazıları sayesinde her gün bir okuma listem oluyor.
Bu kadarı da yeter de artar bile. Hepsini hesaba katarsak, günlük ortalama 2-3 saat okuma, 2 saat video, 2 saat de podcast dinleme şeklinde bir denge oluştu. Bunların yarısından fazlasını ölü zamanda veya başka bir şey yaparken tüketebildiğimden, aslında günlük programa büyük bir yük getirmiyorlar. Yani 6 saatlik bir blok ayırıp, iş gibi mesai ayırmaya gerek yok.
Günün sonunda da, yatakta yazı tura atıyorum: Yazı gelirse yatmadan önce biraz yazıyorum, tura gelirse kitap okuyorum (bu aralar başucumda Saatleri Ayarlama Enstitüsü var). Arada sırada dik geliyor, o zaman hatunla göz göze geliyoruz ve olayların gelişmesini bekliyorum (bu gece gelişmedi mesela, o yüzden tekrar yazıya döndüm).
Objektiflik Notu: Yukardaki öneriler, elbette ABD-İngiltere merkezli, anaakım bir Dünya görüşünün ürünleri. Elbette “küratörler” sayesinde alternatif şeylere de rastlıyorum ama oranları az. Bunun farkında olmak önemli. Nihayetinde bu bir optimizasyon meselesi: Eğer tükettiğim içeriğin büyük çoğunluğu siyaset-ekonomi ağırlıklı olsaydı, başka kültürlerin veya sistemlerin gözünden Dünya’yı görmenin getirisi büyük olurdu. Ama bu konular içeriğin %20'sini oluşturdukları için, ve kalan kısımdaki (bilim-sanat-kültür-felsefe) üretimin çoğu da bu ABD-İngiltere merkezli dünyadan çıktığı için, durum fena değil yine de.
Kendi tavsiyelerinizi yorum olarak yazın. İlla benim yaptığım gibi "dergi" formatına sadık kalmasanız da olur. Yalnız Nautilus'u eskiden beri sevdiğimden, ona özel dikkat çekeyim:
@imTolstoyevski nautilus her sayida ayri bir tema uzerinden giden bilim dergisi. Quanta ise temel bilim odakli bilim dergisi tavsiye ederim.
— Ozgur Oktel (@OktelOzgur) February 6, 2017