Oscarlık Başkan
"Now I am become Death, the destroyer of worlds."
Fizikçi Robert Oppenheimer, tarihin ilk atom bombası denemesine öncülük ettikten sonra, zafer ve melankoli karışımı bir duyguyla Hint destanı Bagavad Gita'yı hatırlamış: "Şimdi, alemlerin yok edicisi olan Ölüm oldum"
Yaklaşık 40 yıl sonra, ABD'de başkanlık koltuğuna oturacak kişinin elindeki güç, Oppenheimer'ın veya eski Hintlilerin hayalgüçlerinin çok ötesindeydi: Japon İmparatorluğu'nu kayıtsız şartsız teslimiyete razı etmiş atom bombalarından binlerce kat daha güçlü hidrojen bombaları vardı, ve bunlar atmosferin dışına çıkabilen roketlere takılıyor, nükleer denizaltılardan fırlatılabiliyor, uydulara bile gerek kalmadan hedef buluyorlardı. "Ölüm", bir üst modele yükseltilmişti.
Peki böylesine muazzam teknik başarılara imza atmış bir topluluk, böylesine tarihi bir sorumluluğu teslim edeceği kişiyi nasıl seçti?
***
Ronald Reagan, 1984'teki başkanlık seçimlerine ikinci dönemi için aday olduğunda tam 73 yaşındaydı. Naklen yayınlanan ilk seçim tartışmasında tuhaf bir performans sergiledikten sonra anketlerdeki fark kapanmış ve ikinci tartışmada konu hemen Reagan'ın sağlığına gelmişti. Moderatör, Soğuk Savaş'ın devam ettiğini ve öncülü Kennedy'nin, Küba Füze Krizi sırasında günlerce uykusuz kaldığını hatırlattı, bu yükü kaldırıp kaldıramayacağını sordu.
Reagan, ülke tarihindeki en yaşlı adaydı ama bir devlet başkanı için en kullanışlı meziyete sahipti: Meslekten aktördü. Ve önceden çalıştığı cevabını, tam ayarında bir alaycılıkla sundu:
"Bu yaş konusunu seçim kampanyamın bir parçası yapmayacağım. Siyasi rant için, rakibimin gençliğini ve tecrübesizliğini istismar etmeyeceğim."
56 yıllık ömrüne başsavcılık, senatörlük, üstüne bir de başkan yardımcılığı sığdırmış olan "genç ve tecrübesiz" rakibi Mondale bile bu cevaba gülüyordu. Fakat muhtemelen Mondale'in ismini ilk defa duyuyorsunuz, çünkü bu yayından birkaç ay sonra, 50 eyaletin 49'unu kaybederek, eşine az rastlanır bir hezimetle siyasetten çekildi. Sonradan anlattığı üzere, Reagan'ın bu cevabına gülümsediği an, en büyük kozu olan yaş konusunu ve de seçimi kaybettiğini anladığı andı.
***
Oysa Reagan kendisine yöneltilen eleştirileri cevaplamamıştı bile: Hala çok yaşlıydı ve hala ilk tartışmadaki hali şüpheliydi. Ama bir boksör gibi gardını alıp, doktor raporlarıyla kendini savunacağına, bir aikido ustası gibi gelen darbenin enerjisini rakibine yöneltmiş, zayıflığını güce dönüştürmüştü. Bir başka deyişle, 20 binden fazla modern nükleer savaş başlığının ateşleme kodlarını, seyirciyi daha çok eğlendirene verdiler.
(Emekli olduktan birkaç sene sonra Reagan'a Alzheimer teşhisi kondu. Hastalığın etkilerinin tam olarak ne zaman başladığı hala tartışma konusu.)
Okyanusun diğer yanındaki süpergüç de pek akılcı davranmıyordu. Elbette demokrasinin bu cilvelerine karşı bağışıklıydılar ama otokrasinin getirdiği aptallık daha yıkıcıydı: İflasın eşiğindeki ekonomileriyle, ABD'nin ürettiğinin iki katı kadar, yani tam 40,000 nükleer başlık ürettiler.
Bu rakam tek başına bir şey ifade etmiyor, şöyle hayal edelim: Sovyetler, ABD'deki irili ufaklı her köye, her kasabaya, her askeri üsse birer bomba atsaydı bile, yani kıta büyüklüğünde bir ülkede taş üstünde taş bırakmasaydı bile, ellerinde tam 10,000 başlık artmış olacaktı. Ve bu, gezegenin geri kalanını -Rusya'nın kendisi dahil- defalarca mahvetmeye yeterli.
İki süpergüç arasındaki karşılıklı yoketme anlayışı üstüne kurulu dengenin (MAD, Mutually Assured Destruction), İngilizce kısaltmasının "deli" anlamına gelmesi tesadüf değil: Onbinlerce mühendislik harikasından oluşan bir delilik tablosu bu. En iyi haliyle iflasla sonuçlandı, en kötü halinde ise gezegeni mahvedecekti.
***
Bu tablo, insan doğasındaki çelişkinin bir yansıması aslında:
Atomun gücünü çözecek kadar akıllı,
onu kullanacak insanları mizahla seçecek kadar aptal,
ve ihtiyacının yüzlerce misli ötesinde bir silahlanma yarışına girip aç kalacak kadar da deli.
Ecco Homo! İşte insan!