Standup, Bill Burr ve Politik Doğruculuk
Bu yazı Türkiye ile epey alakasız. Standup deyince aklımıza 75 senedir Cem Yılmaz geldiğinden, Cem Yılmaz’ın şakaları da pek kimsenin hassasiyetlerini test etmediğinden, bu muhabbetler pek yapılmıyor.
Halbuki Standup kültürü gayet ilginç. Dev isimler ve dev gösterilerden ziyade, bodrum katında dandik bir sahneye çıkıp, 40-50 tane çakırkeyif tipin önünde hikaye anlatmak özellikle. ABD’de, TV’ye çıkacak kadar meşhur olmuş komedyenler dahi böyle salaş yerlere uğrar -zaten hepsi oralardan yetişme- ve materyallerini test ederler. Onlarca sene boyunca o atmosferi bozmamış, artık kurumsallaşmış bazı yerler var, cüzi bir fiyata gidip oturup, 3-4 metre öteden ünlü bir insanın rezil ya da vezir oluşunu izliyorsun. Ne olacağını komedyenler de bilemiyor, izleyici de. Kontrollü bir ortam değil.
Jim Morrison’ı, zamanında Venice Beach’teki barlarda izlemek ile stadyum konserlerinde izlemek arasındaki fark gibi. Daha doğrusu, ünlü olduktan sonra, Jim Morrison’ın halen mahalle barına gelip 2-3 şarkı söyleyip gitmesi gibi.
***
Komik Kalmanın Zorlaşması
Epey bir süredir çok sevdiğim 3 standup komedyen var:
Norm Macdonald
Louis CK
Bill Burr
(George Carlin ve Bill Hicks ölü olduklarından, yeni materyal üretmeleri biraz zor ama halen ara sıra açar izlerim. Standupçı olmayan en sevdiğim komedyen ise Larry David. Hatta standupçı olmayan en sevdiğim insan Larry David. Annem, babam, Julius Caesar, Lincoln, Gandi, Atatürk ve Larry David, all-star takımım bu.)
Bunların hepsinin tarzı değişik ama hepsi hassasiyetleri zorlayan tipler. Yalnız, milletin hassasiyetleriyle dalga geçmek, tek başına çok matah bir şey değil. En çok küfür eden, en saldırgan olan en iyi komedyen olsaydı, nüfusun yarısı bu işi yapabilirdi.
Bu bir sanat: Baştan çok saçma bir şey söylüyorlar, yarı-şaka yarı-ciddi, millet ne tepki vereceğine karar vermeye çalışırken de hikayeye başlıyorlar. Arada gülerken bir de fark ediyorsun ki adama hak vermişsin. Fakat hikaye bittiğinde sana bir ders verilmiş gibi hissetmiyorsun, çünkü bu sefer de hikayenin saçmalığı hakkında bir iki şaka oluyor. Yani bu üç taraflı bir terazi gibi:
tutarlı bir sosyal tespit yapmak
kendini ciddiye almadan saçmalamak
ve ahlaki normlarınızı zorlamak.
Fakat gün geçtikçe bu iş zorlaşıyor. Herkes bir şeylerden alınıyor ve onu hayatının en önemli ahlaki mücadelesi gibi görüyor. Carlin’in (özellikle son yılları) veya Hicks’in bol siyaset soslu, filozof-komedyen arketipi, bu kavgaların üstünde kaldı. Muhtemelen tam zamanında ölmüş oldukları için, bu sosyal medya linçleri patlamadan sahneden çekildikleri için. Şimdi bir nevi bir “panteon”dalar, kutsallaşmış vaziyetteler. Ama hayatta kalanlar o kadar şanslı değil…
***
Norm MacDonald bunlar arasında en az siyasi olanı ve en garip mizah anlayışına sahip olanı. Çoğunuza ters gelecektir. Tarzını taklit etmeye çalışmak imkansız gibi, çünkü delivery denen şeyi, yani bir hikayenin veya şakanın nasıl anlatılacağı, ses tonu, mimikler, nerede es verileceği, nerede hızlanacağını yemiş bitirmiş.
Şurada görece normal bir seti var: David Letterman şovunun son standupçısı olarak davet edilmiş, Letterman da bunun eski idolü olduğu için duygusal epey (videoların hepsi İngilizce olacak).
Aşağıdaki ise daha “Norm” bir konuşma. Gayler ve karı-koca kavgaları gibi artık “ölü” konularda, bilerek kötü şaka anlatmayı komik yapabilmiş, ki bu artık Jedi seviyesi olmalı. Zaten Conan O’Brien, bu komedyenlerden en iyi randıman alan talk şovcu, diğerlerinin sahte gülüşleri her şeyi mahvediyor.
(Bu arada talk şov izlemiyorum oturup, youtube kliplerine bakıyorum ama gördüğüm kadarıyla bence açık ara en iyisi Craig Ferguson idi. Bu kadar güzel saçmalayan birini görmedim. Fazla orijinal olduğu için hep geç saatte kaldı, sonra da bıraktı zaten).
Aşağıda ise konu Oscar Pistorius, nam-ı diğer “Blade Runner”.
Başkası olsa cinayet zanlısı olması üstünden bir şaka yapar ve metal bacaklarla koşu yarışlarına katılmasına bir şey demezdi. Norm ise “cinayet problem değil” diye konuya girip, bacaksız koşması hakkında konuşuyor. Ciddi ciddi “handicapped” yerine “handicapable”, “disabled” yerine “differently-abled” kelimelerinin kullanıldığı bir toplumda şu konuya girmek zaten zor, girenlerin de çoğu şok etme amacı taşıyan yeteneksizler. Bunu Norm gibi yapabilmek zor.
Dayanamadım, politik doğruculuk ile alakasız olsa da, en sevdiğim şakalardan birini koyacağım. Herkesin 10 saniyede bir espri kasmaya çalışacağı bir platformda, “risk budur” diyerek çıkıp inanılmaz saçma bir hikaye anlatıyor (Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini devcileyin bir böcek olarak bulur…).
İki satırlık dandik bir şakayı böyle uzatabilecek bir komedyen bilmiyorum:
Burrrrr
Gelelim Bill Burr’e. Son bir iki yılda epey meşhur oldu. Anaakım denebilir mi bilmiyorum ama Youtube’daki kliplere bakınca, bir bunun bir de Louis CK'in gayet ateşli ve kalabalık bir kitlesi vardı. Louis daha ünlüydü dizisinden ötürü ama malum olaylar…
Bill Burr’ü bana ilginç kılan şu: Espri yoğunluğu bayağı yüksek 5-6 dakikalık performanslarını, sanki spontane sinirlenmişmiş gibi, topluma uyum sağlayamamış bir huysuz ihtiyarmış gibi sunabiliyor. Yani topluma dışardan bakan uzaylı rolüne girebiliyor ve bu özeleştiri için çok etkili bir yöntem.
Tiradlarının ortasında araya sıkıştırdığı altın gibi espriler var. Daha dandik komedyenler, tüm 5 dakikalık performanslarını öyle tek bir espri etrafına kurarlar, bu ise çerez gibi harcıyor.
“Adam gerçek hayatta da kesin böyledir" diyorsun. Bu büyük bir yetenek.
(Eski materyalleri bence dandik, bu da Carlin gibi kendini sonradan bulmuş biri)
Medya Sorunu
Bill Burr’ün, beğendiğim bir medya eleştirisi var, o da şu: Hassas bir konuda şaka yapıyor, diyelim gazilerle dalga geçiyor. Ama akılsız olmadığı için, gitmiş bu şakalarını öncelikle askerler ve gaziler için bedavaya yaptıkları şovlarda denemiş. Onlara komik gelirse diğer yerlerde de deneyecek. Şakalar işe yarıyor, sağda solda bunları anlatmaya başlıyor. Hop, şovlardan birinde, hıyarın teki “askerlerle dalga geçemezsin” diye buna tepki gösteriyor.
Hıyar diyorum, çünkü bir şakanın içinde x geçiyor diye dalga geçilen şey x olmaz illa. Belki asker ile değil, siyasi ve ekonomik rant için askerleri kutsallaştıran, her askere “kahraman” diyen bu saçma sistemle dalga geçiyor?
(“Kendisine roket atılan jet pilotu kahraman, eyvallah, ama uçakgemisinde elinde lambalarla o pilota savaş alanının yönünü işaret eden adam…eeh, o kadar da kahraman değil”)
Normaldir, hıyar her yerde olur. Asıl sorunsa, ertesi gün medyanın bunu duyurma biçimi:
“Ünlü komedyenin askerler ile olan şakası tepki gördü.”
Hiçbir niceliksel, niteliksel bilgi yok. Kim tepki gösterdi, kaç kişi gösterdi, ne kadar gösterdi, bunları bilmiyoruz. 1000 kişi de olsa, 1 sarhoş da olsa aynı başlık atılıyor. O başlığı atanın siyasi gündemi yüzünden olabilir, yahut sırf tık almak için olabilir, fark etmez. O başlık atılıyor, biz de onu görünce daha baştan programlanıyoruz ve hemen ikiye bölünüyoruz: Bu şaka fazla ileri gidiyorcular vs politik doğruculuk bizi öldürüyorcular.
Daha şakayı duymadan, veya hazmetmeden, kamplarımız belli. Bu sistemik bir sorun, “hıyar” olup olmamanın ötesinde bir sorun.
Politik Doğruculuk Karşıtlığı Kimliği
Ne yazık ki video altı yorumları kanser. Eleştirilerden bahsetmiyorum, taraftarlarından bahsediyorum.
Esprilerinin özünü kavrayamayanların bastırılmış kompleksleriyle dolu. Politik doğruculuk karşıtı olan, yeterince özfarkındalığa sahip, ve gerçekten komik biri bulduğuna sevinen her insan başına, o kılıf altında rahatça içinde birikmiş komplekslerini dışa vuran bir ezik de çıkıyor, araya kaynıyor.
***
Bu tepkinin siyasi ayağı, ideolojik olarak geleneksel muhafazakarlıkla alakası olmayan ama daha yüzeysel biçimde “sağcı” olanlarda gözlenebilir. Hepimiz gibi bunların da birtakım önyargıları var, gıcık oldukları ama bastırmak zorunda kaldıkları şeyler var. Bunları normalde söyleyemiyorlar. “Politik doğruculuk karşıtlığı” etiketi ise yeterince kabul edilebilir, dolayısıyla tüm enerjilerini bunun üstünden kanalize ediyorlar.
Mesela Trump’ı destekleyen insanların en sık söylediği şeylerden biri “aklına geleni söylüyor” olması. Halbuki aklına geleni söyleyen bir sürü insan var. Bunların kastettiği şey, “benim söylemek isteyip de ırkçı olurum, seksist olurum endişesiyle söyleyemediklerimi söylüyor.”
Bu bastırılmışlıkları komedi üstünden atmaya çalışan kişiler, Bill Burr gibi birinin materyalinde, istediği şeyi görüyorlar. Yani o materyalde galiz cinsiyetçilik de görmek mümkün, cinsiyetçilerle dalga geçildiğini görmek de, ve daha önemlisi, cinsiyetle ilgili her konunun illa bu iki kümeden biri içinde olmaması da
***
Dolayısıyla, youtube yorumları arasında histerik bir hava var. Mevcut PC seviyesini mümkün mertebe abartıyorlar ki, kendilerini “o koyunlardan” üstün görsünler, safları sıklaşsın.
Örneğin, bir videodaki şakaların çoğuna, video içindeki izleyiciler gülüyor diyelim. Yorumlarda biri gelip diyor ki "bu gudubet suratlı, siyasi doğrucu liberaller gülmüyorlar.” Bu yorum 1000 tane like alıyor, millet alternatif bir gerçekliğe inanıyor. Bu sayede kendi kabilelerini yaratmış oluyorlar.
***
Bu tipleri görmezden gelirseniz, diğerleriyle beraber eğlenmek, "bunca manyaklığın arasında taze bir nefes" demek mümkün. Ama ne yazık ki artık her şey birer savaş alanına dönüşüyor. Çünkü normalde duymadığımız, kahve köşelerinde kendi kendine söylenen delilerin sesi, sosyal medya sayesinde, “normal” bir sesmiş gibi çıkıyor ve bulaşıcı bir hastalık gibi, bizi de etkiliyor, sürekli konum almaya, sürekli kamplaşmaya zorluyor.
Uygulaması zor ama tavsiyem: Gülün geçin. Mizah dediğimiz şey, çirkin, kötü, belirsiz veya çaresiz durumlarla psikolojik olarak başa çıkabilmenin bir yoludur. Mizah alanı sınırlanan bir toplum, kendini nörotik olmaya mahkum eder.