BDSM ve "Sapıklık"
Bu bir “BDSM’e giriş” yazısı değil, “haydi hep birlikte BDSMci olup birbirimizin kıçına şaplatalım” yazısı da değil. Bir süre önce Ekşi Sözlük’te rast geldiğim, ilgili başlığın açık ara en beğenilen yorumu hakkında bu yazı. Yorumun özü şuydu:
"Sapıklık ve sapkınlığınızın adına süslü kelimeler takınca ruh hastası olduğunuz ve tedavi edilmeniz gerçeğini değiştirmiyor."
Tahminen, toplumun ortalamasını geçtim, “BDSM nedir bilen” kesiminin dahi ortalama görüşü buna yakındır. Peki, diyelim bunlar sapık. Merak ediyorum, tedavi edip de neye döndüreceğiz bu insanları? Yani “normal” nedir bu ülkede?
Duygu sömürüsü yapmayayım, tecavüzcüleri, hırsızları, yalancıları filan geçiyorum. Kalan insanlara bakalım:
"Her sevgilim versin ama karım bakire olsun" normaldir. Belki çevrenizde değil ama Türkiye genelinde öyledir.
Ömrü boyunca tek bir insanla beraber olmak gibi acayip bir fanteziye yeminler etmek dünyanın her yerinde normaldir.
Bunu elaleme onbinlerce dolarlık düğünlerle duyurmak,
sonra bu yeminini defalarca bozmak,
bu açığa çıkmasın diye de sürekli yalan söylemek -yani kelimenin tam anlamıyla aldatmak- normaldir.
Bir şekilde terk edilince de kendini jiletlemek, arabesk arabesk mesajlar paylaşmak veya geberene kadar içmek normaldir.
Üst Modeller
Bu zaten asgari vatandaş konfigürasyonuydu. Bazı modellerde ek başka özellikler de var: Mesela kendini kırbaçlayan tarikat üyeleri normaldir. Kelimenin gerçek anlamıyla “norm” olmasalar da, alıp tedaviye götüremiyoruz bu insanları.
Ayaklarına kapandıran, gözyaşlarını içirten, el etek öptüren şeyhlerin cirit attığı ülkede, dominasyon nasıl “marjinal” sayılıyor ben anlamıyorum. Biat kültürü ve reisçilik dominasyonun kurumsallaşmış hali değil mi?
Hepsini geçtim, her hafta tribünde 90 dk boyunca ana avrat küfür yemekten zevk alan, kavga çıkınca katılmakla övünen milyonlar var. Ben de yaptım bunu, hem de Ankaragücü kale arkasında. Asıl sapıklık bu. Karşı taraftan rıza mıza da aramadım üstelik.
"Normal" bunlar işte. Tedavi başarılı olursa, böyle biri olacaklar. Hemen ameliyathaneyi hazırlayalım.
Uzaktan Hepiniz Aynı Görünüyorsunuz
Beni bir süredir okuyorsanız, ekonomik ve çevresel konularda olmasa da sosyal haklar konularında liberteryen (özgürlükçü, devletin mümküm mertebe burnunu sokmamasını savunan) biri olduğumu olduğumu fark etmişsinizdir. Yani benim “sapıklık” veya “tedavi” eşiğim yüksek. Dolayısıyla BDSM’i “savunmam” için müptelası olmama gerek yok.
BDSM hakkında kişisel tecrübem de az zaten. Eski bir sevgilim, bir iki kez dungeon tarzı yerlere götürmüştü, bana göre değildi. Zaten cinsel olarak çok sıkıcı (noktasız) biriyim.
Ama BDSM'in -adı üstünde- bir şemsiye terim olduğunu,
dolayısıyla türlü türlü insanı çekeceğini,
kiminin zevk, kiminin para, kiminin felsefesi için ilgilendiğini,
bazıları için hobi, bazıları içinse ihtiyaç olduğunu,
yani asgari bir çeşitlilik içerdiğini akıl etmek zor değil.
Öyleyse hepsine aynı reçete uygun olabilir mi?
Aralarında gerçekten hasta olan ve tedavi edilmesi gereken de vardır, senden benden daha normal olan da. İğreneceğim şeyler de olur, rahat rahat "bırakınız yapsınlar" diyeceğim şeyler de, "polisi arayın, adam kadının kolunu yiyecek" tarzı şeyler de. (Sonuçta rızanın da hukuki ve etik bir sınırı var).
İnsan bilmediği ama birbirine makul derecede yakın olan şeyleri aynı sepete koymaya programlı. İşlenecek veriyi azaltmak için gerekli bir strateji bu. O yüzden de B’sini ayrı, D’sini ayrı, S’sini M’sini ayrı düşünmüyor. Yahut aynı şeyi farklı sebeplerle yapan insanları ayırdetmiyor.
Bu özelliğimizi kapatamıyoruz ama çoğu konudaki fikirlerimizin kaynağının uzun teatiler değil de anlık duygusal tepkiler olduğunu fark edersek, biraz daha ölçülü olabiliriz. Bunun yolu da, daha önce bunların konuşulmuş olduğunu idrak etmek.
Tekerleği Tekrar İcat Etmek
Bu tartışmaların “yapılmışı var”, bunu akıl etmek önemli bir adım. Oturduğum yerden, bunca sene BDSM hakkında yazılmış, söylenmiş şeylerin nihai sentezine varmış olma ihtimalim nedir?
Ayaküstü aklıma gelen bir konu mesela:
“Rızaya dayalı acı, toplum için bir tehlike arz eder mi?”
Olası cevapları düşünelim:
BDSM belki işkence dürtülerini azdırıyor ve rızası olmayanları da tehlikeye atıyor. Şiddet içerikli bilgisayar oyunlarının gerçek şiddeti arttırma iddiası gibi.
Belki de tam tersine o dürtülerin güvenli biçimde salınmasını sağlıyor.
Başka bir yaklaşım, toplumsal tehlike ufak olduğu sürece, iki tarafın da zevk aldığı bir alışverişi yasaklamamak üstüne kurulu. Bir başka deyişle, her hastayı da tedavi etmek zorunda değiliz. Onları tedavi edeceğiz diye, toplumun otoriteryenliğe kayması daha büyük bir sorun. Çünkü aynı otoriteye yatkınlık BDSM’le sınırlı kalmıyor, başka alanlara sıçrıyor. Mesela karşılıklı rızaya dayanan para karşılığı seks de yasaklanabilir, “ahlakı bozuyor” diye.
Ben bunların cevabını bilmiyorum ama okuması yapılacak ilginç konular. Kaldı ki bunlar işin acı tarafıyla ilgili sadece. Dominasyon daha kapsamlı bir kavram.
Lakin bunlar hakkında biraz araştırma yapıp, hakkını verecek şekilde bir şeyler yazsam, aralara da "bence", "belki de" katarak emin olmadığımı belli etsem, çoğunluğun tepkisi ne olurdu?
Bir kesim bilgilendirici -ve daha önemlisi düşündürücü- içerik için teşekkür ederdi. Ama daha büyük bir kesim "entel guntellik yapacam diye duyar kasmış", "bu konuda da mı uzmansın", "gavatoğlugavat" vb şeyler derdi.
Öte yanda ise, dünya umrunda değilmiş gibi çılgın genellemeler yapan tonla insan var. “BDSMciler külliyen sapıktır.” Ama kimse onlara çıkıp "yahu sen uzman mısın, sen bilirkişi misin de böyle kesin konuşuyorsun" demiyor. Halbuki nüanssız konuşmak için çok daha bariz kanıtlara, çok daha sağlam argümanlara veya çok daha tartışmasız bir uzmanlığa ihtiyaç olmalı.
Duymak istediklerimizi söyleyenlerde bunları aramıyoruz, duymak istemediklerimizi daha makul, daha iddiasız biçimde söyleyenlere ise daha büyük şüpheyle -ve hatta nefretle- yaklaşıyoruz.
İktidarla Uyum
Tedavi kısmı özellikle sorunlu. Biyoloji, psikoloji umursamayan bir evanjelist Hrıstiyanın, "homoseksüellik tedavi gerektiren bir hastalıktır" deyip, kiliseden alkış almasını düşünün. Bilgi sığlığı + yargı kesinliği + otoriteryenlik kombinasyonu bakımından, iki örnek paralel.
Ama o evanjelistlerin yine bir bahanesi var: ABD anaakım kültüründe azınlık durumdalar. Medyada homoseksüellere karşı bir laf etseler linç ediliyorlar. O nedenle, kendi aralarında birileri bunu derse, "oh be nihayet, benim gibi düşünenler de varmış" diye bir rahatlama yaşıyorlar.
Türkiye'de BDSM gibi konularda bu da yok. Politik doğruculuk yüzünden sabah akşam BDSM güzellemeleri yapmak zorunda değiliz ki, sonunda Ekşi Sözlük gibi görece alternatif yerlerde böyle yorumlar görünce rahatlayalım. Zaten her türlü kültürel mecraya ve devletin resmi desteğine %99 sahip bir zihniyete tarafız. Ama yine de yetmiyor demek. %99 ile yetinmeyen, illa totale, illa %100'e hakim olmaya çalışan “-izm” hangisidir?
Bir soru daha: Sizin "ideal" dünyanızda, böyle insanlara yer var mı yok mu?
Benimkinde var. Çünkü benim ideal dünyam, insanların her yaptıklarını, her yönlerini “ideale” yaklaştırmaya çalışan bir dünya değil. “Part time” ideal dünya diyelim. Bu dünyamın nüfusunun çoğu da,
bir yandan durumun ayrıntısına göre "hacı ne sapıklar var ya" denmesinden rahatsız olmayan (yani aşırı duyarlı olmayan),
bir yandan topyekün "tedavi edilsinler" ahlakçılığına karşı olan,
muhtelif uç örneklerin yasaklanması gibi tartışmalar için de konuşmadan önce uzman görüşü arayacak insanlardan oluşuyor.