Memory Palace ve Dönme Dolapın Hüzünlü Öyküsü
Memory Palace kısa ve tatlı bir tarih-hikaye podcasti. Güzel bir soundtrack eşliğinde, 3-5 dakikalık bölümlerle, tarihten bazen komik, bazen trajik bir kesit sunuyor.
En sevdiğim bölümlerinden biri, High Above Lake Michigan (İngilizce bilmeyenler için kendimce Türkçeleştirdim):
1889 Paris Fuarı büyük bir başarıydı. Fransız Devrimi'nin en sembolik olayı olan (ama gerçekte pek bir halta yaramamış) Bastille hapishanesinin basılmasının 100. yıldönümüydü. Yerdeki harika sergilerin ortasında, fuarın simgesi olan çelik bir yapı göğe doğru yükseliyordu. O ana kadar yapılmış en yüksek şeydi ama aynı zamanda değişik bir zerafeti vard.
Birkaç sene sonra, Christopher Columbus'un Amerika kıtasına varışının 400. yıldönümüne denk gelen Chicago'daki Dünya Fuarı'nın organizatörleri, Paris Fuarı'nı gölgede bırakmak ve Eyfel Kulesi kadar büyüleyici bir şeyler yapmak istiyorlardı. Projelerin çoğu saçmasapandı. Bir tanesine göre, o kadar yüksek bir direk dikeceklerdi ki, tepeye asansörle çıkanlar binlerce kilometrelik bir tel aracılığıyla yavaş yavaş New York'a kadar kayacaklardı (Chicago-New York arası uçakla 2 saat bu arada).
Neyse ki en sonunda Ferris isimli birinin projesi kabul edildi. Onun inşa ettiği şeyin yüksekliği 80 metre civarındaydı, yani Eyfel Kulesinden epey kısaydı. Ama hareket ediyordu! Bu devasa tekerleğin incecik parçalardan yapılmış olması yeterince korkutucu değilmiş gibi, olduğu yerde dönüyordu. Aklıbaşında kim sırf Chicagoya tepeden bakmak için, ilk rüzgarda yıkılacakmış gibi duran böyle garip bir yapının demir kafeslerine kendini kapatırdı ki? Hem de deneme çalışmalarında binlerce vida ve demir parça, korkunç gıcırtılar eşliğinde yerlerinden çıkıp, izleyenlerin üstüne yağmışken?
Yine de yüzbinlerce insan akın etti. Gazeteler bunu çağın buluşu olarak nitelendiriyordu. Eyfel Kulesinden bile daha iyiydi.
Alt tarafı, bugün çocukların bile sıkıcı bulduğu dönme dolaptan (Ferris Wheel) bahsediyoruz. En son bineli kaç sene oldu acaba? Fakat o zamanki insanlar için bu yepyeni bir tecrübeydi. 80 metreye yükselip inmek, göğün içinde bir kuş gibi hareket etmek, günbatımını tepeden izlerken aşağıda karınca gibi gözüken fuar ışıklarının teker teker yanmasını izlemek (şehir aydınlatması da daha yeni başlıyordu). Bu eşsiz bir histi. 1891'de Chicagodaki o dönme dolaba binenler, bu hissi tarihte yaşayan ilk insanlardı.
Biz ise bu hislere çoktan duyarsızlaştık. 20 dolara bindiğimiz uçaklarla, dev binalara çıkan hızlı asansörlerle, eğlence parklarındaki rollercoasterlarla, biz yapmasak bile başkalarının paraşütle atlarken çektiği videolarla, bu heyecanı neredeyse ilk anda kaybediyoruz.
O Chicago'lular da kaçınılmaz olarak duyarsızlaştı. Fuar bittiğinde dönme dolap da başka bir parka taşındı. Kısa bir süre sonra yenilik hissi bitmiş, kimse gelmez olmuştu. Yıktılar. "Çağın buluşu" yerde yatıyordu. Kıyıya vurmuş bir balina gibi. Onu bir şirket 8000 dolara satın aldı. Başka bir şehre götürmek ve oranın insanlarının gözlerini faltaşı gibi açmak için değil... dinamitleyip, oluşan demir yığınını hurda olarak satmak için.
Bunu sevdiyseniz, bir diğer favori bölümüm olan These Words, Forever ı da mutlaka dinleyin. Radyonun babası olarak ünlenen Marconi'nin, yaşlandıkça kafayı ölümsüzlüğe takması ve ses dalgalarının sonsuza kadar dolandığına olan inancı hakkında.