#OruçTutmuyorum 'a #TahammülEdemeyenler
"Lewi's kanunu" der ki: "Feminizmin gerekliliği hakkındaki yorumlar, feminizmin gerekliliğine kanıttır".
Geçen gün #oruçturumuyorumçünkü trendi hakkında dalgasına bir şeyler yazarken, yorumlara bakınca bu aklıma geldi.
Oruç tutmayanları döven orklardan veya "oruç müslümanlara farz, hayvanlara değil" diyen yabanilerden bahsetmeyeceğim. Bunları örnek göstererek oruç tutmama hakkını ve bunun ifadesini savunmak çok kolay ve yüzeysel olurdu. Ben makul dindarlardan bahsedeyim.
Bunların tepkileri genelde "bize ne", "reklam kokan hareketler bunlar mayk", "insanları kutuplaştırmayın" oluyor. Bu tartışma bir vakumda incelense haklılar: ilericilik, atatürkçülük, akp, oruç gibi kavramları 140 karakterde çorba eden ergen tepkilerinin ciddiye alınacak bir yanı yok. Ama vakumda değil, 2015 Türkiye'sinde bu ergen şovlarını sineye çekmeleri lazım. Niye?
Çünkü insan bir çoğunluğun parçası olunca, azınlığa kurduğu tahakkümün sınırlarını bilemiyor (Yine makul insanlardan bahsediyorum, yabanilerse bunu bal gibi bilip, zayıfı ezmekten hoşlanırlar; zavallı hayatlarındaki tek başarıları, herhangi bir ilke yerine sadece kalabalık olmaktan güç alan bir köpek sürüsünün parçası olmak). Mesela ben bu ülkede eşcinsel olmanın zor olduğunu akıl ederim ama gerçekten ne kadar zor olduğunu kavrayamam. Daha da kötüsü, bunun üstüne düşünüp keyfimi kaçırmam günlük hayatımda. Ettiğim küfürleri dikkatlice seçmem sırf birileri alınacak diye, ve yine de kendimi sorunun bir parçası olarak görmem. Herkes, kendi evreninin merkezinde birer güneştir ne de olsa, çevredeki bir kara delik değil.
Makul dindarlar da rahatlarının bozulmasını istemiyorlar. Desibel manyağı hoparlör ezanlarını, Ramazan davullarını, Kurban Bayramlarını, herkesin vergisiyle beslenen devlet memuru imamları, belediye Kuran kurslarını, hatta bir dereceye kadar siyasette din simsarlığını normal görüyorlar: "Bu toprakların kültürü".
Doğru, kimse de "ezan kalksın Pink Floyd okunsun, Ramazan opsiyonel olsun, Kurban Bayramında brokoli kesilsin" demiyor zaten (Demokrat Parti'nin Pink Floyd'u türkçeleştirme girişimi malumunuz). Ama bunları demiyor olmanın, fedakarlık ve uzlaşmacı tavır olduğunun bile farkında değil çoğunluk. Bunlar zaten uymak zorunda olduğumuz doğa kanunları sanki.
Ramazanda her televizyon dini programlar yayınlar, her gazete dini söyleşiler yapar, büyük şehirler dışındaki her mahallede hayat değişirken, birilerinin oruç tutmadığını sosyal medyadan duyurmasının (başka nereden duyurabilirler ki) "kutuplaştırıcı" addedilmesi, tahakkümün yaygınlığını gösteriyor. Somut, kalıcı ve yaygın bir etkisi olmayan bir twitter trendi bile tehdit olarak algılanabiliyor. Kapatma/bloklama/takip etmeme düğmeleri olan bir şeyi dinlememe lüksü varken onun susturulmasını isteyecek kadar mı düşkünsünüz rahatınıza? "Benim gibilere meydanlar, tv'ler, yatak odaları davullu zurnalı serbest, senin gibilere hashtagler fazla" tutumunun, İsveç'ten de baksan Mısır'dan da baksan, makul bir yanı yok aslında.
Gelişim, bireyi toplumdan ve doğadan izole ederek, çeşitli rahatsızlıklarını azalttı. Şimdi ise gelişimin iki ayağı olan birey hakları ve iletişim teknolojileri sayesinde, daha önce hayatımızda yeri olmayan insanlara yeniden bağlandık ve sözleri, şovları, isyanları, gerçek ve yalancı mağduriyetleri rahatımızı bozuyor.
Modern hayat, bedenin rahata ererken, aklın rahatsızlıkla yaşamayı öğrenmesidir. Bu da "bu toprakların kültürü" olmasa da, "bu yüzyılın gerçekleri"nden biri. Alışın, parçası olun.