Baltimore İsyanı ve Protesto Üstüne
Kötü yerlerini bildiğim Baltimore'da yaşayan arkadaşların anlattıkları ve kendi gözlemim sonucu biraz bilgi verip, sonra Amerikan perspektifinden yorum yapacağım, yoksa Türkiye penceresinden yapılan yorumlar epey tembelce yapılıyorlar ve Gezi benzetmesinden öteye geçemiyorlar.
Neler Oluyor
Birkaç gündür barışçıl protestolar devam ediyordu. Sayıca ufak bir grup Cumartesi akşamı azıtıp olay çıkardı. Ortalık bir süre yatıştı ama Pazartesi günü daha büyük bir gösteri-isyan-yağma başladı. Fakat bu bile görece ufak. Şiddetin Los Angeles ayaklanmalarıyla, kalabalıkların da Gezi veya Occupy Wall Street ile kıyaslanabilir tarafları yok. Şehrin büyük kısmında hayat normaldi. Şu anda ise ortalık durgun. Ölen olmadı.
Ne Tetikledi
25 yaşında ufak sabıkaları olan bir zenci genç, bir polis kontrolünde kaçmaya başlıyor, yakalanınca üzerinden bir sustalı çıkıyor, fazla direnmeden polis arabasına biniyor. Bu kısmın görüntüleri var, biraz bağırıyor ama yürüyebiliyor. Aracın içinde ne olduğu bilinmiyor ama bir süre sonra polis, ambulans çağırıyor. Adamı hastaneye kaldırıyorlar, omurgası kırık, nefes alamıyor. 1 hafta sonra da ölüyor. Cenaze sonrasında ipler kopuyor.
Polis ne diyor
Tutuklamayı yapan 6 polis de açığa alındı, isimleri basına verildi ve bir iç soruşturma başlatıldı. Nezarette ölüm gerçekleşirse bunlar standart prosedür zaten. Soruşturmanın ilk kısmı Cuma tamamlanacak ve eyalet savcısıyla paylaşılacak. Savcı da kriminal bir dava açılıp açılmayacağına karar verecek. Burası da standart. Standart olmayan ise lanet olası federallerin işin içine girmesi, yani merkezi hükümetin. Bunlar hem FBI yoluyla, hem de adalet bakanlığı yoluyla Baltimore polisinin soruşturmasına dahiller, görevleri ise olayın civil rights boyutunu araştırmak. Bu "ırkçılık var mı yok mu"nun kod adı.
İsyan
Rating ve sansasyon peşindeki televizyonlara baksanız, tüm şehir savaş alanı gibi. Tabii sağcıların derdi zencileri maymun gibi göstermek, diğerleriyse biraz daha dengeli, mesela insanlara yardımcı olmaya çalışan zencileri de gösteriyorlar ama ne olursa olsun, tv = sansasyon. Bir yandan 10 bin kişi barışçıl biçimde yürüyor, bir yandan birkaç düzine liseli arabaların üstünde tepiniyorsa, kameraların kimi göstereceği belli.
Olaylardan önce polis istihbarat alıyor, özellikle bir lisenin öğrencileri cenaze sonrası bir avm'de toplanıp bir "purge" (arındırma, aynı isimli filme ithafen muhtemelen) başlatacaklarmış. Daha ciddisi, çeteler de bunu fırsat bilerek polise saldıracaklar. Bunu üzerine AVM'ye 250-300 polis gönderiliyor. Polis toplu ulaşımı engelleyince, bölgedeki lisenin okul bitiminde dağılması da engelleniyor ve kısa sürede büyüyen kalabalık, bir noktada polise taş atmaya başlıyor.
Polisin Tutumu
Birkaç ay önceki Ferguson olaylarında hafızalara kazınan aşırı militarize polis görüntülerinin etkisi büyük oldu. Hem solcu, hem de sağcı Amerikalıları birleştirecek nadir konulardan biridir polisin askerileşmesi. Bu yüzden de Baltimore'da polis, tam ters yöne gidip nerdeyse hiçbirşey yapmadı. Bu Baltimore için iyice garip, çünkü oranın polisinin sert bir namı var (Zenci polislerin de zencilere acımadığı, suçluların üstüne kanıt yerleştirildiği ile ilgili hikayeler gırla).
Hatta belediye başkanı (zenci bir kadın) TV'ye çıkıp "bunlara dokunmayalım, belli bir alan içinde neyi yokediyorlarsa etsinler" gibi birşeyler söyledi, ki sonradan o lafını yemek zorunda kaldı. Polis arabaları tahrip edildi, 20 küsur polis yaralandı, bir düzineden fazla bina yakıldı ama göstericilerden ölen veya ciddi biçimde yaralanan yok. Belediye başkanı Pazartesi günkü taktiğinin çok eleştirilmesi üzerine okulları tatil etti, geceleri sokağa çıkma yasağı ilan etti ve "National Guard"dan (jandarma muadili) takviye istedi.
Ferguson olaylarından farkı
Ferguson'da ırkçılık daha ön planda. Beyazların kontrolündeki bir sistemin beyaz bir polis gücüyle zencileri baskı alması genel anlatıydı. Baltimore ise tam anlamıyla bir zenci şehri. Nüfusun çoğu, polis gücünün yarısı, emniyet müdürü, belediye başkanı, eyalet delegesi, başsavcı, hepsi zenci. Bürokrasinin yanında sivil toplum örgütlerinde de (kilise liderleri gibi) zenciler hakim. Baltimore'daki temel sorun ekonomik.
Geziden farkı
Çok; oraya hiç girmeyelim.
Arkaplan
Tahribatı yapanların çoğu bir ideolojik kaygı gütmeyen aptal liseliler olsa bile, ama medyanın rating için kullandığı "siyah isyanı" anlatısı, aslında gerçekten o kadar da uzak değil. Zira arabaları yakmayan zenci çoğunluğun içinde daha da büyük bir nefret var ve burada güzel özetlenmiş.
Bunu anlamak için olayların merkezindeki kurbandan başlayabiliriz. 25 yaşında 20 mahkeme kaydı varmış. Ve biri dışında hepsi dandik şeyler yüzünden. Zaten sorun burada başlıyor, genelde hapse atılmaların yarısı hafif uyuşturucular yüzünden ve bunların orantısız bir kesimi zenci. Çoğu özel işletme olan hapishanelerin derdi mahkum başına para almak, bu yüzden kanunları bu yönde etkiliyorlar lobiyle, ve olan kime oluyor? Okul yerine bu "suç üniversitelerinden" mezun olan gençlere.
Baltimore biraz değişik bir yer, Washington DC'ye yakın olduğu için para akıyor ve şehrin bir kesimi resmen turistikken, birkaç blok ötesinde kronik işsizlik ve uyuşturucu kol geziyor. Olayların çıktığı mahalle ise Baltimore standartlarına göre bile kötü. Mesela:
Şehirde 25 yaş üstü kişilerin %10'unun lise diploması yok, bölgedekilerin ise %35'inin
Şehirde ortalama hane geliri 40 bin dolar, burada 22 bin
Ailelerin dörtte biri devletten yardım alıyor (şehir ortalaması %10)
Durumları kötü. İşsizlik - fakirlik - uyuşturucu - hapishane (suç üniversitesi) - çeteler döngüsünde yitip giden hayatların orantısız bir kesimi zenci. Burada hepimizin bildiği tipte bir ırkçılık var, mesela polisin sürekli zencileri durdurması gibi, beyazlarla zencilerin uyuşturucu kullanım oranları eşit olduğu halde. Ama bu buzdağının görünen kısmı sadece. Asıl sorun bir grubun veya kurumun bilinçli biçimde uyguladığı bir ırkçılıktan ziyade, taa kölelik günlerinden süregelen ekonomik eşitsizliğin vücud bulması. O yüzden yasalarla, empatiyle, polise cezayla düzelmesi daha zor.
Ve düzelmedikçe de, bunu bir yoksulluk, sosyal devlet, sağlık, kamusal eğitim sorunu olarak görmektense, ırk veya aile bağları sorununa indirgemek, özellikle muhafazakarlar için daha da kolaylaşıyor.
Aile bağları konusunda, çocuğunu kalabalıktan çekip alan şu anne meşhur oldu ama "her anne keşke böyle yapsa" ile kapatılacak bir sorun değil Baltimore.
Ekonomik bağlamda da, muhafazakar fikir önderleri, demin saydığım atılımlara karşılar. Bırak fakir zencileri, çoğu beyaz olan orta sınıf için bile bunlara karşılar. Reagan'dan beri, artan üretimin, verimin, refahın, aşırı oranda (ve halen de artarak) tepedeki %10'a, %1'e, %0.01'e gitmesini nasıl pazarlıyorlar? "Çalışanın ve hakedenin kazandığı Amerikan Rüyası" olarak. Devlet yardımı alıp genç yaşında 5-6 çocuk yapan ve fakir mahallelerde oturup doğru düzgün İngilizce cümle bile kuramayan zenci imajını da, bu resmin zıttına yerleştirerek beyazları korkutuyorlar.
İşin ironik yanı, Amerika genelinde muhafazakarlar (ekseriyetle beyaz), liberallere oranla ortalama olarak daha eğitimsizler ve daha çok devlet yardımı alıyorlar. Bu eyalet bazında da böyle, verdiği vergiden çok federal yardım alan eyaletlerin çoğu cumhuriyetçilerde (muhafazakar parti). Muhafazakarlar zaten kültürel olarak da ırkçılığa yakın olduklarından, bu propagandayı yutmaları kolay oluyor.
Asıl ilginç olan ise liberteryenler. Bunların sosyal/kültürel politikaları daha serbest muhafazakarlara göre, fakat ekonomik politikaları devletçiliğe tamamen karşı olduğu için, zenginlerin daha çok zenginleşme trendini, herkesten çok hızlandıracak. Daha kötüsü, bozuk ekonomik yapıyı, bir nebze olsun progresif vergi metoduyla yamamaya çalışan diğerlerinin aksine (meali: zenginler tüm gelirin büyük kısmını alabilrler tamam, ama vergi oranları da o oranda yüksek olacak, biz de o vergileri fakirlere dağıtacağız, para yardımından ziyade sosyal programlar yoluyla) düz vergiyi savunuyorlar.
Yani buradaki zencilerin durumu düzelmeyecek. Liberaller bu temel ekonomik saçmalıkları düzeltecek kadar güçlü değiller, olsalar da ABD'de bütçe açığı büyük sorun olmaya başladı, hiçbir büyük (FDR'in New Deal'i seviyesinde mesela) sosyal programa kalkışamayacaklar. Onun yerine bireysel çaba ve şansla bu çarktan kurtulabilen zenciler, herkes gibi Amerikan Rüyasının peşinden koşacak, kimisi belediye başkanı, kimisi savcı, hatta kimisi başkan olacak, başkaları da "bak işte isteyince oluyormuş, yoksa bizim sistemimiz yeterince adil ve meritokratik, demek bu fakir zencilerin sorunu başka" diye çuvaldızı kendileri dışında heryere batırmaya devam edecekler.
Şiddet ve protesto hakkında
Epey kişisel bir görüşle bitireyim. Herkes "ne olursa olsun gösteriler barışçıl olmalı" diyor, buna kurbanın ailesi, zenci kilise liderleri dahil. Bu örnekle kendimizi bağlamayalım gerçi, arkasında sağlam bir temeli olan (liselilerin eğlencesinin ötesinde yani) herhangi bir direnişi, isyanı düşünelim: Barışçıl olmak, "her şart altında uyulması gereken" bir kural değil, bir stratejidir.
Gandhi direnişini şiddete başvurmadan yaptı ve başarılı oldu. Fakat pekala da başarılı olamayabilirdi. Kendiyle beraber tutuklanan onbinler öldürülebilir, veya etkili bir propagandayla hain olarak tanıtılabilirdi. Eğer iktidar ve toplumun kalanı, sizin sorunlarınıza uzun bir süre boyunca kulaklarını tıkıyorsa, sonsuza kadar barışçıl direnmek, sadece oyunu iktidarın kurallarına göre oynayıp kaybetmekle sonuçlanır. Nitekim zenci hakları daha militan stratejilerle kazanıldı.
Modern zamanlarda zenciler yıllardır barışçıl gösteri yapıyorlar (bu Baltimore'da polis nezaretinde ölen ilk zenci değil) ama ne temel sorunları öyle gösteriyle çözülecek sorunlar, ne de gündemde doğru haliyle (ekonomik adaletsizlik) yer alabiliyorlar. Oysa bu isyan, muhtemelen, daha büyük mücadelenin ufak bir muharebesi olan bu polis soruşturmasının sonucu etkileyecek.
Baltimore veya zenci hakları konusunda şiddetin ne kadar yararlı olduğuna emin değilim (zira algı savaşını kazanamıyorlar) ama bir mücadele şiddet içerdiği anda otomatikman meşruiyetini kaybetmez, bu koşullandırmanın da bizzat statükocu iktidarlar (hükümetten ziyade güç manasında) tarafından yaratıldığını görmek lazım.