Gezici ve "Gezici"ci: Asıl mesele sokak
Küfür olmayan ama küfür etkisi yaratan kelimelerden biri oldu gezici.
Gezi deyince akıllarına ilk gelen çarpık kentleşme, polis şiddeti, medya sansürü, hukuksuzluk değil. İktidarın fişteklediği kutuplaşma, yabancı düşmanlığı ve en adi dezenformasyonlar da değil. Onun yerine anarşizm, vandallık.
Eğer derdim Gezi'den ibaret olsaydı, cevap basitti: Tüm suçlamalar doğru olsa bile, bunlar devletin işlediği suçlardan katbekat önemsiz çünkü devletin tabi olduğu standartlar, sokaktaki adamın tabi olduklarından çok daha yüksek.
Fakat burada Gezi'den çok daha önemli bir konu var: Kurumsal hafızanın kuvvetine oranla, kanunu belirleyen ve hukuku esneten iktidardır. Bunu sadece yasalarla değil, propaganda yoluyla yapar. Ve nasıl kı her organizma potansiyel tehditleri yokeder, her otorite de sisteme ciddi etkisi olabilecek hareketleri hem yasadışı, hem gayrımeşru ilan eder.
Gezici etiketinin diğer yüzü de bu gayrımeşrulukla ilgili. Sadece Gezi değil, benzer tüm hareketler baştan baltalanmalı, sokak muhalefeti kavramı gayrımeşrulaştırılmalı. İç güvenlik yasası bu doğrultuda bir refleks, ama işin daha ilginc yanı olan kültürel propagandaya örnek olarak biraz önce şuna denk geldim (kimin yazdığı mühim değil, ana fikri yeterince yaygın):
"Ülkeyi değiştirmek sokak eylemiyle olmaz, çalışarak olur. Yaptığın işi iyi yapacaksın, insanlar seni örnek alacak, seni dinleyecek, sen de onlara iyi bir yönetim nasıl olur, iyi bir insan nasıl olunur onu anlatacaksın."
Ne kadar hoş geliyor kulağa. Çok da doğru. Mesela zenci hakları sokak eylemleriyle mi kazanıldı?
Tabii ki hayır. Zenciler çok çalıştılar, canhıraş çalıştılar, hani nasıl desem, kendilerini kul köle ettiler; bunu gören beyazlar da "haa demek bunlar maymun değilmiş yahu, niye önceden söylemediniz?" sitemiyle, her türlü hakkı bir çırpıda tanıdılar zencilere. Hızlarını alamayıp Martin Luther King Jr'ı ebedi reis bile seçtiler.
Peki sendika hakları sokaklarda mı kazanıldı?
Ne alakası var? Patronlar tatildeyken işçiler pazar günleri 14 saat it gibi didindiler, grevleri kırdılar, patronlar da imana gelip şirketleri bunların üzerine yaptı, şimdi herkes çok mutlu (mutluluk işçilerin fıtratında var).
Kadın hakları kadınların evlerinde oturup daha verimli nakış dikmeleriyle, bulaşık yıkamalarıyla kazanılmadı mı?
Yoksa ne modern zamanlarda kimse sokağa çıktı, ne de Roma'da Lucretia tecavüze karşı kamusal alanda konuşup protesto amaçlı kendini öldürdü.
Amerikan kolonileri de çok çalışarak krala ve Londra'daki aristokratlara örnek oldular.
Onlar çalıştı, kral vergilerini indirdi. Onlar çalıştı, kral donunu indirdi. Onlar çalıştı, kral vazelini sürdü.. ve sonunda bağımsızlıklarını hediye etti.
Gandhi keza, sokak hareketiyle mi ülkesini değiştirmiş?
Bir yürüyüş yapmış kabul, ama bunu evinin içinde, mahreminde yaptı. Sonra ne kadar güzel yürüdüğünü arkadaşlarına anlattı, onlar da Gandi'nin çalışkanlığını bildiklerinden hemen kendi evlerinde tek tek yürüyüp, Hindistan'ı değiştirdiler.
Mao bunun daha iyisini yaptı: Tüm Çinli köylüler aynı anda evlerinde zıpladı ve kültür devrimi gerçekleşti.
Yunanistan'da protestolar kemer sıkma politikalarını ve iktidarı mı değiştirdi? Hayır.
Macaristan'da sokak gösterileri teklif edilen internet vergisini mi geri döndürdü? Hayır.
Brezilya'da 2015 eylemleri yolsuzluk kanunlarını mı değiştirdi? Hayır.
Yüzbin kere hayır, inanmıyorum sanaaaa...
***
Bireysel çabalarla etrafını değiştirmek, otorite-halk ilişkisi düzgün bir çerçeveye oturmuş sistemlerde anlamlı. Çerçevenin kendisi ise ancak toplumsal hareketlerle değişir. Çerçevenin çivisi çıkmış yerlerde "değişim önce kendinden başlar"dan ibaret her söylev bir kölelik felsefesidir, otoritenin onanmasıdır.
Geziyi bu örneklerle kıyaslayarak meşrulaştırmaktan ziyade, bize şimdi komik gelen bu örneklerin her birinin zamanında yasadışı ve iktidar yanlıları açısından gayrımeşru olduğunu anlatıyorum. Gandhi'nin yaptığı öyle beyazları çekip gülerek yürümek değildi; kanundışı olarak her gittiği yerde vergisiz tuz üretilmesini sağladı, bunun sonucunda kendi de dahil 80 bin kişi hapse tıkıldı. 80 bin! Ve bağımsızlık için atılmış son adım bile değildi bu. Bugün zenci haklarını sembol isimlerinden Rosa Parks, otobüste zencilere ayrılmış arka kısımda otururken bile, yerini bir beyaza vermediğinde bir kanunu çiğniyordu. Akabinde toplum huzurunu bozmaktan suçlu bulunmuştu ve nüfusun önemli bir kısmı -baskın iktidarın şekillendirdiği kültürün etkisiyle- bu kararı saçma bulmuyordu. Zencilerin otobüsleri boykot etmelerini de meşru bulmadılar.
Verdiğim her örnekte, yasadışı bir direniş, başarılı oldukça önce kültürü ve kamuoyunu, en sonunda da o yasaları değiştirmişti. Her sokak hareketi iyi bir sonuç doğurmaz ama hemen her iyi sonucun arkasında bir sokak hareketi vardır. Ve iktidarlar halktan korktukları için, halkı "sokak"tan korkutmaya çalışırlar.
***
Muhalefeti barajlı meclise, gündemi sansürlü medyaya, demokrasiyi hileli sandığa hapsetmek,
hukuku infazcıya, emniyeti paralı askere, sermayeyi yandaşa teslim etmek,
alternatifleri gayrımeşru, protestoları dış mihraklı, eylemleri yasadışı ilan etmek,
totaliter, merkeziyetçi ve statükocu bir rejimin parmak izleridir.
***
Büyük biraderler, Arbeit macht freilar ve demir ökçeler daha siyah-beyaz bir çağın kabuslarıydı; Avrupa'yla entegre bir coğrafyanın ve İnternet çağının elverdiği -nerdeyse- maksimum totaliterizmi yaşayan bizler ise, gri ellerin boğazımızı ne kadar sıktığının farkında değiliz.