Fondaş Medya ve Sosyal Medya Alışkanlıkları
AB'nin Mülteci Kampı Türkiye içeriğine ek olarak kaydedip Patreon’a koyduğum bonus bölümünün bir kısmı
Pew Research'ün bir anketi var bu senenin başından:
ABD'de insanların %90'u, az veya çok internetten haber alıyorlar
Bu TV'ye kıyasla yirmi puan fazla. (18-29 yaş arası için fark 45 puan.)
Online haber almada trend sosyal medya lehine. Yani genelde haber sitelerine gitmek veya flipboard gibi aggregatorlar kullanmak daha yaygınken, 18-29 yaş arası için sosyal medya, açık ara en popüler haber kaynağı.
Sosyal medyadaki haber dünyasına Facebook hakim, yetişkinlerin üçte birinden fazlası düzenli olarak haber kaynağı olarak kullanıyor. Twitter'ı ise %15 düzenli haber kaynağı olarak kullanıyor. Türkiye için tabii ki bu oran daha fazla, teyit.org'un bir raporunu ekliyorum ama Ocak 2019'dan olduğu için detaylarına girmedim. Özet olarak gençlerde Twitter, Youtube ve Instagram ana kanallar haber almak için.
Buraya Statista'dan bir ek yapayım: Sosyal medyayı haber almak için en çok kullanan ülkelere baktığınızda, en gelişmiş ülkeleri görmüyorsunuz. Mesela Kenya'da, Şili'de, Meksika'da bu oran %70 üstündeyken, Fransa'da %38, Almanya'da %30, Japonya'da %24. Bu ne demek?
Bir kere ülkenin yaş ortalamasının etkisi devasa. İkincisi, ülkede geleneksel medyanın bağımsızlığına güven azaldıkça sosyal medya kullanımı artıyor. Ama en dandik yerlerde sosyal medya yaygın değil, çünkü bunun için belli bir teknolojik altyapı, bir alım gücü seviyesi ve yeterince serbest bir ifade alanı olması lazım.
Türkiye bu tip ülkeler için iyi bir örnek. Yeterince gelişmiş ekonomik olarak, kurumlara güven az, medya bağımsızlığı zaten malum, ayarında bir serbestlik var. bu kombinasyon yüzünden zaten Twitter ve Instagram kullanımında Türkiye ilk 5-6'da, toplam nüfus olarak 17-18. olmasına rağmen.
Şimdi Pew'in araştırmasına döneyim ve en ilginç iki bulguya gelelim:
Okuyucuların %60'ı, sosyal medyadaki haberlerin genelde yanlış olduğunu varsayarak kullanıyor bu kanalları. Bu, geçtiğimiz yıllarda da hemen hemen aynıydı.
Ama geçtiğimiz yıllara göre değişen, sosyal medyanın, olan biteni anlamalarında yardımcı olduğuna inananların oranı. 2020'ye kadar, sosyal medyada haber okuyan kitlenin üçte biri, sosyal medyanın işe yaradığını söylemiş, yarısı pek bir fark yaratmadığını, %15'i de kafalarını daha da karıştırdığını söylemiş. İşte bu kesim, 2020'de %23'e çıkıyor.
Tekrar edeyim, bu veri setleri, sosyal medyayı haber almak için düzenli kullananlar üstünden yaratılmış. Birçok insan önce kullanıp, kafası karışınca sadece kedi köpek ve manken resimleri için kullanmaya dönmüştür, bazısı tümden bırakmıştır, onlar bu verilere dahil değil.
Yani düşünsene, mesela "Netflix'i eğlence için düzenli olarak kullananlar" diye bir grup belirliyorsun. Sonra bu grubun sadece %30'u "evet Netflix eğlendiriyor" diyor, kalanı ya "fark yaratmıyor" ya da "daha çok canımı sıkıyor" diye cevap veriyor ve kullanmaya devam ediyorlar. Sosyal medya ve haber ilişkisi bu durumda.
Böyle bir dünyada haber kurumları nasıl ayakta kalacak?
Öncelikle onlar da sosyal medyadalar tabii, zaten sosyal medyadan haber alanların bir kısmı gazetelerin, televizyonların hesaplarını takip ediyor. Ama bu trafik azınlıkta. Kısıtlı bir kaynak olan ekran zamanını ve dalgaboyunu elinde tutup haber hakimiyeti kurmak başka şey, milyonlarca insanın görgü tanıklığıyla, dezenformasyonuyla, gerçekçi analiziyle, yalanıyla, yani iyisiyle kötüsüyle insanlığın geri kalanıyla yan yana, eşit şartlarda rekabet etmek başka. Bu kurumların reklam gelirleri her sene düşüşte. Geriye kalıyor şu gelir kalemleri:
Bağışlar, yani opsiyonel kullanıcı katkısı
Üyelik, yani zorunlu kullannıcı katkısı. Premium üyelik modellerini de buna katabiliriz, yani haber kaynağına giriş bedavadır ama bazı içerikler, videolar vs bir paywall'un arkasındadır.
Devlet katkısı: Kendi halkından alınan vergilerin bir kısmının TRT'ye, BBC'ye aktarılması gibi.
Yabancı devletlerin finanse ettiği kanallar. Buna soft power bağlamında bakabiliriz
Yabancı fonlarla finansman.
Yahut TR'deki sistem: Zararına çalışan kuruluşlar, iktidarlara yaptıkları hizmetler karşılığı, sahipleri olan holdinglere başka iş imkanları kazandırıyorlar.
Şimdi ilk ikisine bakarsak, yani bağış ve üyelik modellerine, durum pek iç açıcı değil. Reuters'in bir raporunda, isanların çoğunun halen haber için bir ücret ödeme fikrine ısınmadığı görülüyor ve trend de artış yönünde değil.
New York Times gibi dev bir kurumsan sorun yok tabii; bunlar özellikle Trump döneminde rekor üyelik aldılar. Kutuplaşma olunca, özellikle de bir başkanın isim vererek düşmanlık ettiği bir medya kurumuysan ve başka bir yerde bulunmayacak derinlikle yazı dizileri yayınlayabiliyorsan, bu atmosferde saflarına katılan oluyor. 6 milyondan fazla ücretli üyelikleri var. Ama böyle kaç tane kurum var ki? İkinci büyük kaynak olan Washington Post'un üyelik sayısı 3 milyon. Yarıya düşmüş. Kald ki bunlar da siyaset biraz normale dönünce üyelik kaybediyorlar.
Üyelik Yorgunluğu
Burada üyelik yorgunluğu diye bir kavram da ortaya çıkıyor. Yani üyelik modeliyle çalışan tek şey haber aldığın kaynak olsa yine tamam, ama üyelik piyasasında rekabet yüksek. Benim üyeliklerimin bazılarına bakıyorum:
Netflix, Amazon Prime, Youtube Premium, Spotify, Audible, Wired, The Economist, ondan sonra işim için üye olduğum Adobe, Canva, Zencastr, Google, böyle gidiyor...
Bundan bıkkınlık gelince de ilk hangileri tekmeyi yiyecekler? İnsanlara, sadece bir hakkınız var, neye üyelik ücreti verirsiniz dediğinizde 45 yaş altı insanların sadece %7si haber kaynağı diyor. Yarısından fazlası video veya müzik servislerini seçiyor.
Dolayısıyla ortada şöyle bir durum var: Bizimki gibi ülkelerde, iktidar, geleneksel medyaya doğrudan hakim. Bundan kaçanlar ya sosyal medyadaki kakofonide, buradan yanlış bilgi alacaklarına ve/veya kafalarının daha çok karışacağına inanarak da olsa, bir şeyler bulmaya çalışıyorlar. Bu birinci yol, ki bu ortamda da çok sansasyonel şeyler söyleyen, kişilik kültleri öne çıkar ve "işte siyaseten doğrulucuğa teslim olmamış, dobra insan" denir. Dobra ve samimi olabilirler ama bunlardan da derinlemesine bir habercilik beklenemez. Bazen bir dosyayı araştırmak için 2-3 kişiyi aylarca beslemen gerekiyor, NYT'ın yaptığı bu, sonra bir ekiple bu haberleri sunuma hazır hale geitiriyorsun vs...
Ben de fon mon yok tabii, çünkü tek kişiyim. Ama bu halimle "bağımsız habercilik" diye haber sektörüne atılsaydım, e işte gündem yorumcusu olacaktım. Bu modeli Patreon veya Youtube Katıl gibi yollarla kurtarırsın. Araştırmacı gazetecilik içinse ciddi bütçe lazım.
İkinci kaçış yolu da, şu an muhalif kesimin sıkça kullandığı haber kaynakları olarak DW, Sputnik vs. Propagandanın kitabını yazmış Rusyanın devlet medyasına “güvenilir habercilik” diye sarılmak da normal şartlar altında komik olurdu ama Türkiye’deki şartlar normal değil
Fon Meselesi
İşte fon mevzusu burada üçüncü bir alternatif sunuyor. Fon almak, elbette bağımsızlığınızı kısıtlar. Fonun kaynağına göre de değişir bu. Şimdi oturup da “Crest vakfının CIA ile gizli ilişkileri olabilir mi” diye kafa patlacak değilim, Twitter bu uyduruk analizleri yapan işsizlerle dolu.
Bu arada, CIA'in bütçesinin birkaç sene önce sızan dokumanlardan 15-20 milyar olduğu biliniyor. Medya fonlamaya filan kaç para ayırabilirler, mesela 1 milyar dolar olsun. Bu parayla, her sene kendilerine atfedilen şeylerin yarısını bile yapsalar dünyanın en verimli kurumu olurlar. Tıpkı İlluminati gibi gezegeni yönetmeyi hak ediyorlar.
Ama bunun ötesinde düşündüğüm iki şey var.
Birincisi genelde bu durumlarda biraz histeri oluyor ve medya kuruluşlarının etkinlikleri de abartılıyor. Yani Medyascope direktman CIA'ye bağlı olsa bile kaç kişi Medyascope yayınları yüzünden "Afganlara Suriyelilere ırkçılık olmasın" diye sesini yükseltmekten vazgeçmiştir sizce? Ve daha önemlisi, seslerini yükseltselerdi ne olacaktı? Reel politikalara ne etkisi var bunun, Türkiye gibi her şeyin tek birine bağlı olduğu bir yerde. Hatta bu tip yayınların, ters tepip, daha çok tepkiye sebep olmaları bile ihtimal dahilinde.
Ama işte insan elinden bir şey gelmemesinin hırsını çıkaracak birtakım hainler arıyor. İktidarın da zaten canına minnet, muhalif basını CIA ile özdeşleştirmek oyunun kuralı, çok da güzel bir kalıp buldular “fondaş medya” diye, artık senelerce dinleriz.
Üstelik bu olay, diğer fon alan ve işini düzgünce yapmaya çalışan insanlara ne öğretiyor: Bu konularda şeffaf olmanın getirisi az, potansiyel riski çok.
İkinci aklıma gelen de şu: Paradoksal olarak çok sayıda ve çok miktarda fon almak, bağımsızlığı korumayı kolaylaştırır, tek bir kaynaktan fon almaya kıyasla. Politikacıların aldıkları kampanya bağışlarında da aynı mantık geçerli. Her lobiden toplam 1 milyon dolar bağış alan birine, tek bir lobiden 50 bin dolar bağış alandan daha fazla güvenirim.
Bu bir yalancı ikilem gibi gözüküyor ama önceki dediklerimi hesaba katarsanız, yani alternatif finansman yollarının mümkün olmadığını, hele ki amatör seviyeyi geçince, o zaman fonlanmanın ayıplanması yerine az miktarda ve tek bir yerde fonlanmanın ayıplanması daha makul olacaktır.
Medyascope gelir midyescope gider, isimler geçici ama finansman modeli uzun soluklu, hele ki kullanıcı davranışları bu yönde kaldığı sürece ve iktidarlar-medya ilişkisi böyle olduğu sürece.