Sosyal Medya Demokrasiler İçin İyi Olabilir Mi?

Sosyal Medya Demokrasiler İçin İyi Olabilir Mi?

Geçen hafta Cambridge Analytica'nın ve Google'dan alınabilecek verilerin, seçimlerimize etkisi üstüne karamsar bir tablo çizmiştim. Bugünse olaya kısmen iyimser tarafından bakayım ve konuyu Türkiye'ye bağlayayım.


Hükümetlerin İşi Öğrenmeleri

bahar.jpg

2011'de, Arap Baharı sırasında, sosyal medyanın oynadığı rol için övgüler düzülmüştü. Zira Mısır'daki protestolar, oradaki bir Google yöneticisinin Facebook sayfasında başlamıştı. Google, Facebook ve devrim... bugün gündemdeki haberlerin ışığında epey komik geliyor.

5 sene sonrasına atlayalım: 2016'daki ABD seçimleriyle anlatı tersine döndü. Seçimleri etkilemek için Rusya'nın yaydığı 80,000 Facebook postu (126 milyon kullanıcıya ulaşılmış) ve ondan apayrı bir Cambridge Analytica skandalı sonrası, bu sefer sosyal medya demokrasiye tehdit olarak görülmeye başlandı.

Halbuki daha 2016'ya gelmeden milletin gözü bu işe açılmış. Mısır'daki Google yöneticisi Wael Ghonim (resimde), bu röportajında kısaca diyor ki:

Arap Baharı'ndan önce hükümetin sosyal medya ile alakası yoktu, sadece geleneksel medyayı kontrol etmek istiyordu. Fakat sosyal medyanın etkinliğini görünce, kısa sürede adapte oldular ve onu yasaklamak yerine "ele geçirdiler".

  • Geleneksel medyanın kontrolü = muhalefeti susturmak
  • Sosyal medyanın kontrolü = herkesi fazla fazla konuşturmak

Bunlara Türkiye'den aşinayız zaten: Binlerce takipçisi olup, binlerce kişi takip eden ve AKP'den başka bir şey konuşmayan bir sürü profil var (Takipleşelim manyaklığı). Halbuki gerçek insanların tüm online hayatı tek bir konuya adanmış olabilir mi? Wikipedia'nın bile yasaklı olduğu bir ülkede, sosyal medyanın serbest kalmasının bir nedeni var.

***

Aşağıdaki kısa video, bu açılardan Gezi Parkı ile Tayland'daki sosyal medya muhalefetini karşılaştırıyor. Özellikle Tayland örneğinden sonra ana fikri: Sosyal medya otokrasiyi zorlaştırdı, ama demokrasiyi de zorlaştırdı.
 

 

Hastalıklar ve İlaçlar

Ghonim röportajında bir şey daha eklemiş: Hükümetlerin etkisinin yanında, muhalefet içinde de çatışmalar ve klikler oluşmasını kolaylaştırdı sosyal medya. Yani önce herkesi bir araya getiriyor, "benim gibi düşünen ne kadar çok insan varmış" dedirtiyor, sonra ilk heyecan geçince ayrılıklar başlıyor ve gerçek hayata kıyasla çok daha hızlı artıyor.

Facebook'un civic engagement şefi de bu uzunca yazısında benzer tehlikelerden bahsetmiş. (Civic engagement'ın Türkçesi'ni bulamadım, "siyasetle ve hayatımız etkileyen diğer önemli konularla ilgili etkileşim" diye çevirebilirim.)

Bu tehlikeleri ve önerdikleri çözümleri özetleyeyim:

  • Dışardan müdahale: Paravan sayfaları tespit etmek için, yayınladıkları tüm reklamları ve finansörlerini tek bir yerden görebilmek.
     
  • Yalan haber: Bunlar doğru haberlerden hızlı yayılıyorlar. "Doğru daha pabucunu giymeden, yalan Dünya'yı dolaşır" demiş Mark Twain (Facebook'un kurucularından). Artık yeterince insan haberi şikayet ederse, fact-checking grupları devreye giriyor(AP, Politifact, Factcheck.org, Snopes, Weekly Standard) ve verdikleri puana göre o haber sansürlenmiyor ama news feed'deki önceliği değişiyor.
     
  • Sansasyon / Clickbait: Hemen duygusal tepkiye neden olan içerikler, kaliteden bağımsız biçimde, daha viral oluyorlar. Yukardakiyle elele giden bir etki bu. Çözümlerden biri, sadece başlıklara bakarak, açıp okumadan paylaşım yapanlardan gelen şeylerin daha az görünür olmaları. Veya o şekilde paylaşılan içeriğin, yaratıcısına daha maliyetli olması (Şu andaki reklam sistemi tam tersini teşvik ediyor: Eğer içeriğiniz çok paylaşılırsa, Facebook'a ödediğiniz reklam parası azalabiliyor, dolayısıyla insanı düşünmeye değil anında tepki vermeye iten içerik ödüllendiriliyor)
     
  • Azgın Azınlıklar: Gürültünün genelde ufak bir kesimden gelmesi hem insanların algısını bozuyor, hem de diğer grupların muhabbete girmesini engelliyor. Buna verdikleri en büyük örnek, aslında azınlık değil çoğunluk olan kadınlar: Siyasal tartışmalara çok daha az giriyorlar. Bunun nedenini daha araştırıyorlarmış ama benim tahminim, olayın basit bir "zevkler renkler" meselesinin ötesinde olduğu, en geç 3. 4. rounddan sonra agresifleşen mesajlaşmaların kadınları daha kolay bıktırdığı yönünde.
     
  • Karşıt Görüş Eksikliği: Bu iki ucu boklu değnek. Daha doğrusu bir ucu daha da boklu bir değnek. Eğer hiç karşıt görüş göstermezsen, insanın doğal hali kendi gibi düşünenlere meyletmesi oluyor. Zaten gerçek hayattaki arkadaşlarının çoğu senin kafanda, bir de gördüğün haberleri de "like/dislike" mekanizmasıyla kendine göre düzenliyorsun. Fanatikleşmek kaçınılmaz. Ama...
     
  • Karşıt Görüşe Direnç: ...Ama platform sana zorla karşıt görüş de sunamıyor, çünkü o içerik ne kadar kaliteli olursa olsun, bırak seni ikna etmeyi, eski görüşlerine daha da bağlanmana yolaçıyor. Bunları ayrı bir yazıda uzun uzun açıklarım, doğal halimiz tam bir yobaz. Peki çözüm ne? Tek bir karşıt görüş sunmak yerine geniş bir aralıktaki görüşleri listelemek.

 

Görsel İletişim

Bu son noktaya istinaden: Arkadaş çevrenizdeki görüş ayrılıklarının tüm skalasını görebilmek, hem de bunları uzun uzun makalelerden ziyade grafik olarak alabilmek çok etkili olabilir. Bunu yapan bir girişim var: Pol.iş
 

pol.iis_.jpg


Herhangi bir konuda değişik sorular soruluyor ve network'ünüzdeki farklı düşünce gruplarını görebiliyorsunuz. Görsel hayvanlar olduğumuz için, şu basit geri besleme mekanizması bile fikirlerimizin yumuşamasında etkili. Gelecekteki sosyal medya tasarımlarında bu görsellik elzem.

İkinci bir tasarım unsuru da, siyasi konuların ve reklamların daha fazla bağlam (context) içermesi. Örnek: Küresel Isınma konusunu olduğu gibi sorarsanız, muhafazakarlardan büyük direnç görürsünüz (nedense gezegeni muhafaza etmele pek ilgilenmiyorlar, halbuki 80'lerde öyle değillerdi, neyse). Ama sorunun hemen akabinde değişik çözümler sunarsanız ve bunlardan biri serbest piyasa odaklı bir çözümse (karbon kredisi pazarı gibi), sırf bu seçeneği gördükleri için, "insan kaynaklı iklim değişikliğine inanıyor musunuz" sorusuna daha olumlu cevap vermeye başlıyorlar. Halbuki mantıken, asıl sorunun doğruluğu, olası çözümlerden bağımsız. Ama mantıken, insan gayet mantıksız bir varlık.

Bu ekstra bağlam yukardaki pol.iş arayüzlerine yedirilebilir. "Küresel ısınma gerçek mi yalan mı" gibi iki basit kutup yerine, grafik üstünde "bence 10 üzerinden 7 gerçek ve yapılacak iş x,y,z olmalı" gibi bir sürü siyasi konum görüyorsunuz ve konumlar yakınlıklarına göre diziliyorlar. İlgili bir video:

 

Global Değil Lokal

Bu yenilikler, sosyal medyayı demokrasilerin müttefiki haline getirir mi?

Özde otokratik olan ülkelerde zaten sosyal medya dışında alternatif yok. Devletin ele geçirmeye çalıştığı hali bile hiç yoktan iyidir. Nitekim Türkiye, Macaristan, Rusya gibi yerlerde geleneksel medyanın %90'ı iktidar elinde.

ABD'de sermaye çok daha dağınık ve hukuk çok daha sağlam, ama uzun zamandır ilk defa basınla bu kadar aleni ve sık kavga eden bir başkan var. Trump'ın, son zamanlarda Amazon'la olan vergi kavgasının önemli bir nedeni, Jeff Bezos'un Washington Post'u satın almış olması. Post, ABD'nin en etkin iki gazetesinden biri ve Trump karşıtı. İflas edip satıldığını düşünün. Muhtemelen kadronun yarısı ayrılıp, online bir versiyonunu kuracak, sosyal medyada yaşayacaklardır.

Türkiye'deki durumsa bayağı kötü. Basın özgürlüğü endekslerine gerek yok, Doğan Medya'nın satışı yeterince taze. Üstelik bu sadece gazete ve TV sayısıyla ölçülecek bir baskı değil, matbaalarda ve dağıtım şebekelerinde de tekel var. Bugün dağıtımcı firma, gazetenizin dağıtımını kesse, hangi merciye şikayet edilebilir? TV'leri denetleyen RTÜK de bağımsız değil. Yani hem sistemdeki aktörler, hem de sistemin kontrol mekanizmaları iktidarın elinde.

Böyle bir ülkede, sosyal medyanın demokrasi için net iyi veya net kötü olmasını tartışmak manasız. 10 sene sonra sadece sanalda yaşayan muhalefet partilerinin olmasına dahi şaşırmam. Parti binası, medya erişimi, hazine desteği olmadan bir Facebook sayfasında varolan muhalefetler...

***

Hangi ülkede olursa olsun, bence sosyal medyanın net iyi olduğu bir alan var, o da yerel konular. 

Yerelde etkinliğini hemen görüyorsun ve uygar davranmak için sebebin daha çok. İzlanda'da bir yere taşındığın zaman oranın online grubuna üye oluyormuş insanlar ve vekillerini etiketleyerek mesaj yazıyorlarmış. Enerjimizin %90'ını ulusal konulara harcarken, her mahallenin birer Facebook grubu olmaması acayip bir şey. İşşizler ve emekli albaylar biraz sararlar ama napalım.

Ölçek büyüdükçe, muhabbetlerin zehirlenmeleri geometrik biçimde kolaylaşıyor. Ve ne yazık ki çoğu yerde haber denilen şeyin yarısı ulusal siyaset, yarısı da beyni uyuşturmak için Dünya'nın diğer ucunda işlenen cinayetler, atılan goller, soyunan modeller, vs. 

Bu düzen geleneksel medyada devam edecektir ama sosyal medya evrilebilir: Kullanıcıların psikolojisini ve içerik üretenlerin ekonomik teşviklerini, maksimum reklam gelirine göre değil de tartışma sağlığına göre ayarlamak olası.

***

Sosyal medya "iyi" bir şey mi? Bu sefer tek cümleyle cevaplayayım: Yerelde iyi, genelde şimdilik kötü gibi (iyileştirmek için bir sürü fikir var), Türkiye'deyse artık iyinin ve kötünün ötesinde, zira kalan tek şey.

Gölge Etme Başka İhsan İstemem: Diyojen ve Kinikler

Gölge Etme Başka İhsan İstemem: Diyojen ve Kinikler

Puslu Kıtalar Atlası ve Amat

Puslu Kıtalar Atlası ve Amat