Düşüş Değil İniş Öldürür: Hollywood Fiziği

Düşüş Değil İniş Öldürür: Hollywood Fiziği

Sherlock dizisindeki meşhur repliklerden biriydi:

"It's not the fall that kills you, it's the landing"
(Seni öldüren düşüş değil, yere iniştir)


Aslında diyalog akışı içinde manasız ama kulağa zekice geliyor, özellikle de orjinal hikaye The Final Problem'a gönderme yaptıkları için (o hikayenin sonunda Holmes ve Moriarty, Reichenbach Şelalesine düşüyorlardı, yani falling into Reichenbach Falls).

Fakat bu replik, Sherlock'tan çok önce, süperkahraman filmlerinin vazgeçilmez fizik kuralı haline gelmişti: Ne kadar yüksekten düşersen düş, yere inmediğin sürece hayatta kalırsın.

Mesela şu klasik Superman sahnesi:

15-20 kat düşen hanımkızımız havadayken yakalandığı için sorun yok. Üstlerine bir de helikopter düşüyor, yere değse paramparça olacak, ama Superman'e değdiği için hasar almadan duruyor. Sanırım Superman aslen bir sigorta hasar uzmanı, ödemeleri azaltmak için her şeyi havada tutmaya çalışıyor. Clark Kent'miş gibi yapan Superman'miş gibi yapan sigortacı.

Hadi belki onun için "havada yavaş yavaş kızını kesti" denilebilir. Ironman ise burada yüksekten düşme kavramına boyut atlatmış, resmen başka boyuttan düşüyor ama tam yere çarpacakken, Hulk imdada yetişiyor. 

Sinema tarihinin en korkulan kötü adamı, beton zemin olsa gerek (Betonze Man?). Halbuki sorun ne düşüş, ne de yere iniş. Doğrusunu Douglas Adams söylemiş:

"It's not the fall that kills you; it's the sudden stop at the end".
(Ölümcül olan düşüş değil, sondaki ani duruştur)


Daha da doğrusu, sizi öldüren, kinetik enerjinin bir anda vücut tarafından emilmesi. Bir binadan atladıktan sadece 1 saniye sonra Usain Bolt'un hızına ulaşıyorsunuz, 4 saniye içinde de 140 km/s hıza (yaklaşık 25 kat düştükten sonra). Usain Bolt olarak yere çakılmakla, hızlı bir araba olarak yere çakılmak arasındaki o 3 saniye, 16 kat enerji farkı demek.

Nereye gidecek bu enerji? Bir kısmı betonu, bir kısmı da kemiklerimizi kırmaya (ısıya, sese, hatta çok az da olsa ışığa dönüşüp kaybolan kısmını umursamayalım şimdilik).

Bizi bir anda durduran şeyin beton zemin olmasıyla, Hulk olması arasında bir fark yok. Aslında Hulk veya Superman betondan da kötüler çünkü deforme olmuyorlar, enerjinin tümü "kurtardıkları" insanın atomları arasındaki kimyasal bağları kırmaya gidiyor.

***

Aynı şeyi yatak olarak yapan Quicksilver bunlardan da beter: Sizi iki kere öldürüyor...


"Kurtarılan" o insanlara o tren çarpsaydı daha iyiydi. Orta hızda giden bir tren onlara dokunup ittireceğine, yüksek hızda giden bir aptal tarafından ittiriliyorlar. O an ölmeyenler de yavaşlarken ölecekler, travma aynı.

Ama en aptalı Neo. Yere dimdik düşen sevdiği kadını, yer hizasında "kurtardığı" yetmiyormuş gibi (yani kadın zaten yere çarpmış oluyor) bir de yatay olarak kadına çarpıyor, hem de süpersonik hızda (trençkot epey aerodinamik):


Bunun muadili şu: Yolun ortasında duruyorsunuz. Önden bir kamyon size çarpıyor kafa kafaya. Tam o sıradan bir de yandan jet uçağı gelip vuruyor. Ama otopsiyi yapan doktor, ölüm nedeni için "böğründen vurulmuş" diye yazıyor. Kung-Fu filan öğreneceğine biraz fizik dersleri indirseydin Neo.

İlerde lazım olur, tek kabul edilebilir "düşen kadını kurtarma" tekniği, Spiderman'inkidir. Esnete esnete, yavaş yavaş. Kinetik enerjinin emilimi saliselere değil, saniyelere yayıldığı için, atomlarınız arasında bağlar bu stresle başedebiliyor:


Bu fizik kanunsuzluğunun bir başka tezahürü de "yere düşerken altına bir cisim koyma" numarası. Olayı enerji transferi olarak değil de, "betona temas"tan ibaret gördükleri için hep bunlar.

Mesela burada Captain America, bir asansör dolusu adamı dövdükten sonra çıkışı şaşırıp uzay boşluğuna düşüyor ama...


...ama kalkanı ve devam filmleri için yaptığı kontratı sayesinde silkinip kendine geliyor. Delikanlı gibi omzunun üstüne atlasa da aynı şeydi ama izleyen "amma saçma" diyecekti.

Hele Indiana Jones'un hiç mazereti yok:


Buzdolabının kapısını kaparken "kurşunla kaplıdır" ibaresine zoom yapıyorlar ki, "mantıklı" olsun. Yani radyasyondan korunduğunu düşünelim. Hemen yanında da "mekanik fizik kurallarına aykırıdır" ibaresi vardı sanırım ama yönetmen orayı kesmiş.

Keşke Dünya böyle işleseydi, trafikle filan uğraşmazdık. İstanbul'da karşıya mı geçeceksiniz? Bir buzdolabının içine girin, mancınık veya dev bir top sizi fırlatsın. Tabii biraz pofuduk şeyler giyersiniz artık.  Ironman'in yaptığının da pek farkı yok: Bir buzdolabı veya teneke zırh içinde yere çakılmakla, çırılçıplak zemine çakılmanın pek farkı yok. Aynı sürede yavaşlayacaksınız ve o kinetik enerjinin ufak bir kısmı zırhınızı deforme etmeye gidecek.

***


Gerçekçilik vs İç Tutarlılık

Şimdi uyarı kısmı. Zira %99 ihtimalle şu iki tepki gelecektir:

  1. Nelere takılıyorsun, filmden zevk almaya bak.

  2. Uçan adamlara inanıyorsun da düşüşe mi taktın. Suspension of disbelief diye bir şey var.

Birinciye cevap: Önce filmden, sonra fizikten zevk alıyorum. Temel kavramları böyle örnekler üzerinden hayal edince, "çok basitmiş ama daha önce hiç düşünmemiştim" dediğim çok oluyor. Zevkli bir tecrübe bu. "Filme bak sen ya" diyenlerin çoğu, bunları zamanında düşünüp de aşmış değiller. Fiziği sadece fizik dersinde, filmi de sadece sinemada düşünen "kompartman insan"lardan olmamak lazım.

İkinciye cevap: Fantezilerde, gerçekçilik beklentimizi askıya alıyoruz. Ama eğer David Lynch'ten bir rüya sekansı izlemiyorsak, hikayenin iç tutarlılığı olmasını hep bekleriz. Superman'in uçması normal, Lois Lane'in püreye dönmemesi anormal. Hulk'ın yokedilememesi, hatta sinirlenince kütlesinin artması normal ("gamma enerjisini kütleye çeviriyor" gibi in-universe bir açıklama bile yeterli), Bruce'a geri dönüştüğünde pantalonunun geri gelmesi anormal.

Kısacası: Gerçekçilik seviyesinden şikayet okurun kıllığı, iç tutarsızlık yazarın tembelliği, bunlar düşünmek de insanın zevki.

İnsanın Fethi: Buğday, Tavuk ve Bakteri Tarafından Evcilleştirilen Tek Tür

İnsanın Fethi: Buğday, Tavuk ve Bakteri Tarafından Evcilleştirilen Tek Tür

Bir Kuzu Tandırcının Gözünden Veganlık

Bir Kuzu Tandırcının Gözünden Veganlık