Brexit Hakkında Bazı Kısa Veriler
Brexit referandumunu yakından takip etmedim, "nasıl olsa AB'de kalacaklar" rahatlığı yüzünden herhalde. (Monty Python'u çıkarmış bir milletin yarısının, hem Trump hem de Putin ile hemfikir olabileceğine ihtimal vermemiştim).
Detaylı analizleri konuyu daha iyi bilenler yapıyorlar zaten, bense dünden beri rastladığım ilginç grafikleri seçip, kısa kısa yorumlar yapacağım:
İhtiyar, fakir, eğitimsiz, pasaportsuz...
Yukardaki 5 grafikten çıkarılacak dersler:
- Eğitim derecesinin etkisi büyük. Nüfusunun yarısı üniversite mezunu olan bölgelerde, Brexit desteği %20-30 arası. Nüfusun sadece beşte birinin üniversite okumuş olduğu yerlerde iste destek %60 civarı.
- Eğitime paralel olarak, sofistike işlerin yoğun olduğu bölgeler de AB'de kalmaktan yana.
- Pasaportu olmayan ve ülke dışına çıkmamış insanların AB ve göçmenlik hakkındaki perspektifleri çok farklı. Neredeyse herkesin pasaport sahibi olduğu bölgelerde Brexit desteği sadece %20-25.
- Az kazananlar Brexit'ten yana.
- Yaşlılar çıkmayı istiyor. Nüfusun yarısının 25-44 arasında olduğu bölgelerde Brexit desteği %20, ama ortalama seçmen yaşı arttıkça destek %70'lere çıkıyor.
Özellikle yaş önemli bir faktör oldu çünkü gençlerin katılımı epey düşük.
Ortalama yaşın 30 olduğu bölgelerde seçmenlerin yarısı oy kullanmışken, ortalama yaşın 50 olduğu bölgelerde katılım oranı %80'lere yakın.
Genel katılım oranı olan %72 de bence gayet düşük. Bu herhangi bir yerel seçimden daha önemli. Sadece İngiltere'yi değil, İskoçya ve İrlanda'yı etkiliyor (onlar yakın zamanda Birleşik Krallıkta kalma kararı almışlardı, şimdi sağ kanat AB'den ayrılmayı bahane ederek tekrar referandum istiyor). Sadece Birleşik Krallığı değil, tüm Birliği etkiliyor (her ülkenin aşırı sağı bundan cesaret alacak). Sadece Avrupa'yı değil tüm Dünya'yı etkiliyor.
Ve genç nüfusun yarısı, toplam nüfusun da %30'u, aylarca medyayı domine eden duygusal propagandalara rağmen, kıçını kaldırıp sandığa gitmemiş.
AB faturasını kim çekiyor
Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Hollanda, İsveç, Avusturya, Danimarka, Finlandiya aldığından fazlasını veren ülkeler. En çok net katkı yapanlar Almanya ve İngiltere.
En bedavacılar ise Polonya, Yunanistan, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Romanya ve Macaristan.
Tabii bu "AB'nin net ekonomik yararı" grafiği değil, sadece devlet bütçeleri ve AB bütçesiyle ilgili kısmı.
Örneğin Polonya ekonomisi, buradan aldıkları sübvansiyonlara ek olarak, İngilterede çalışan yüzbinlerce Polonyalının eve gönderdiği ve özel sektöre akan paradan da yararlanıyor.
Ters bir örnek olarak: Alman devleti belki çok katkı yapıp Macarları, Yunanlıları besliyor ama bir yandan da Alman şirketleri, bu ortak pazar sayesinde oralara mal satıp net ihracat yapıyorlar.
AB'ye "üyelik parası" o kadar fazla değil
İngiltere'nin AB'ye gönderdiği para senelik 18 milyar - 5 milyar anında indirim = 13 milyar pound. Aldığı para ise 4.5 milyar. Net olarak 8.5 milyar içerdeler. Bu günlük 23 milyona geliyor. Ayrılma yanlıları ise, milleti korkutmak için bu rakamın günlük 55 milyon olduğunu söylüyorlardı. İki kattan fazla bir yanıltmaca.
Dahası İngiltere'nin zaten yapacağı 1 milyarlık uluslararası yardım bu katkının içinde ve özel sektöre akan 1.4 milyar'lık araştırma fonları var.
Kısacası AB'ye üyeliğin doğrudan maliyeti 6 küsur milyar pound, yani 8-9 milyar dolar. Bu maliyet, ortak pazarın avantajlarına değer mi, bunun getiri götürü muhasebesini ben bilemem ama tamamı zarar olsa dahi, bu İngiltere ekonomisinin sadece %0.3'ü eder.
Krizin boyutları büyük...
Brexit sonrası global piyasalarda yaşanan değer kaybı 2 trilyon dolar.
İngiliz hisselerindeki kayıpsa 170 milyar dolar.
Hisselerdeki kayıplar bize hayali gelebilir. Daha somut bir örnek olarak pound'daki dolara karşı kayıp yaklaşık %8. İngiltere, sattığından daha fazla tüketen bir ülke. 300 milyar açıkları, 800 milyar dolarlık ithalatları var. Poundun değer kaybı, ithalatı onlarca milyar dolar pahalılaştıracak.
Asıl önemli olan, olası bir resesyon:
İngiltere Hazine'sinin raporları ortalama olarak, 2030'da %5 ufalmış bir ekonomi öngörüyor, yani her sene kaybolan 150 milyar dolar. Bu Brexit yanlıları tarafından felaket tellallığı olarak kenara itilebilir (hangi analize dayanarak gerçi belli değil, sadece duygusal bir argüman). Ama büyüme sadece %1 düşse bile, bu 30 milyar dolar demek. Yani AB üyelik masrafları devede kulak.
...ama o kadar büyük değil
Paul Krugman, durumu çok da abartmamak gerektiğini söylüyor. 5 senelik euro-pound ilişkisine baktığımız zaman, bu düşüş o kadar da büyük bir şok değil.
Ayrıca İngiltere'nin bir lüksü var: ABD gibi, kendi parasıyla borçlanabiliyor. Düşüş sonrası bile eurodan daha değerli bir para birimi, yani talep var. Abartmadıkları sürece, para basarak borç ödeyebilirler.
Göçmenler
Brexit kampanyasının en çok ekmek yediği konu göçmenlik oldu. Özellike Suriyeli mülteci krizi sonrası bu konuda insanları korkutmak kolay.
İngilteredeki göçmenlerin yarısı AB dışından gelme, yani Pakistanlı, Hintli, Amerikalı, Avustralyalı vs ama savaş mültecilerinin oranı çok sınırlı, sadece 5000. (Hükümetin gelecekteki planı 20 bin)
Fakat göçmenlikteki en büyük artış, AB'nin genişlemesinden sonra, yeni AB vatandaşlarının gelmesiyle yaşandı. Sürtüşmenin ana kaynağı da bu. Özellikle de ucuza çalışan Polonyalılar. Bugün İngiltere'de 900 bin Polonyalı, 400 bin İrlandalı ve 300 bin Alman yaşıyor. Diğer göçmenlerin durumu değişmese de, toplamda 3.3 milyon AB göçmeninin durumu belirsiz olacak.
Benim pek düşünmemiş olduğum bir diğer ayrıntı da AB ülkelerinde yaşayan 1.2 milyon İngilizin durumu. Herkes gelenlerden bahsediyor ama gitmiş olanlar unutuluyorlar. Bunların geleceği de önümüzdeki senelerdeki anlaşmalara bağlı.
"Post-Factual Democracy"
Benim için en can alıcı veri bu: Referandum sonrası İngilteredeki en popüler aramalar "AB ne demek", "AB'de kimler var", "AB'den çıkınca ne olacak".
Eğer insanlar bunca yıllık AB deneyinden sonra, bunca aylık referandum propagandasından sonra, hala en basit bilgileri dahi özümsememişlerse, AB'den ayrılmak gibi aşırı karmaşık bir konuyu tüm boyutlarıyla nasıl değerlendirebilirler ki?
Gerçeklerin "ötesine geçmiş", onları umursarmış taklidi dahi yapmayan demokrasilerde yaşıyoruz. Referandum sonucu %51 ile kalma yanlısı çıksaydı da bu durum sabit. ABD'deki Trump paralelini görmemek imkansız. "Yok artık, o kadar da olmaz" diyebileceğimiz şeylerin sayısı hızla azalıyor.