Bankalar nasıl para kazanır? (Doğru cevap Zeitgeist değil)
Madem kapital konuşacağız, bornozumu giyip, viskimi koyup geliyorum, o arada şömineyi yakın...
Bankalar nasil para kazanir isimli 4 dakikalık bir video izledim. Burada anlatılan sey Kısmi Rezerv Bankacılığı. Bankaların sermaye kazançlarına değinmeyen bir anlatımın, bu başlıkla sunulması zaten yanlış ama bugünkü derdim başka:
Kısmi Rezerv Bankacılığı gibi basit bir kavramı, eğrisiyle doğrusuyla anlatan bir eğitim sistemimiz yok. Hatta bu konularda hiçbir kavramsal altyapı verilmiyor (en basitinden, liselilere para nedir konulu bir paragraf yazdırsak hayattan soğuruz). İnsanlar hasbelkader bu işleri Zeitgeist gibi kaynaklardan öğrenince, global bir komploya uyandıkları sanrısına giriyorlar. Bir kere o psikolojiye girdin mi geri dönüşü de zor, çünkü sana karşı çıkan herkes o sistemin bir parçası, sen de Matrix'ten uyanan Neo.
Kısmi rezerv bankacılığının "havadan para yaratmak" seklinde özetlenmesi, bu komplo algısını güçlendiriyor. Teknik olarak para yaratma işi doğru. Ama bankanın "havadan yarattigi" sey aslında risk.
Normalde 1 kisiye borc verip kumar oynayacakken, 9 kişiyle aynı anda kumar oynayabiliyor, 9 projeyi finanse ediyor. Bu niye etik olarak kötü? 1'den 9'a çıkınca, yapılan işin doğasında bir değişim oldu mu?
Senin paranı kullanarak, yaratılan hayali parayla bankanın daha çok kazanması insanları gıcık ediyor, ama banka bu projelerden para kaybettiği zaman sen zarar görmüyorsun. 6 tanesinden kazanıyorsa, 3'ünden kaybediyor. Marjında bir değişme yok, sürümü arttırmış oluyor.
Bank Run (bir kriz anında herkes aynı anda parasını cekmeye çalışınca yeterli fiziki para olmaması) tehlikesi var ama bu teknik bir eleştiri, ahlaki degil. Ve zaten bu normal şartlar altında olmayan, kısa süreli paniklerde de lender of last resort sübabıyla dizginlenen bir durum. Sonucta artan risk bankanın riski, kimseyi o kredileri almaya zorlayan da yok.
(Hemen karsi-arguman sunayim: pratikte "zorlayan" var. Cahil insanlara kredi pazarlamananın başka adı yok. Bugün bir hikayeye kulak misafiri oldum: Genç biri ilk işine girmiş, buna kart yollamış banka, 1000 tl kredisi var. Çocuk sevinip arkadaşlarını aramış, aralarında kimse kredi ne bilmediği için cebine para koydular sanmışlar, gidip yemişler parayı. Borca girdigini anlayana kadar geç ödeme masrafı ve fahiş faiz oranı derken adam anapara kadar faiz ödemiş. Bunun adi predatory lending. Kötü kredi disiplinine karşı düzenlemeler şart ama bu kısmi rezerv uygulamasının yolaçtığı birşey değil, onun )
Daha da temelde, bankacılık kavramına da bir düşmanlık var. Eğer kredi diye birşey olmasaydı, veya full rezerv sistemi yüzünden uygun faizli kredi bulmak zor olsaydı, iki şey olacaktı:
1) Herhangi bir yatırım icin %100 oranda birikim gerekecekti.
Ama çoğu zaman, o birikimi oluşturmak icin sözkonusu yatırım gerekli, yumurta-tavuk. Mesela üniversiteye gideceğim ki (yatırım) üretken olayım (birikim). 4 sene calışmadan egitimle gecirmeyi bir şekilde finanse edemezsem (kredi), hayat boyu verimsiz üretime mahkum olur ve birikim yapamam. Bu kısırdöngü nesiller boyunca sınıf atlamayı imkansız kılıyor. Günümüzde bile, sadece 77 bin dolarlık bir birikim, en zengin %10'a mahsus. Yani çoğu insanın kredi olmadan hayatını degistirmesine imkan yok
2) Büyük projeleri sadece devlet veya süper-zenginler finanse edebilecekti.
Bankanın bir işlevi, ufak sermayenin toplanmasi ve yatırımların ortak bir havuzdan finanse edilmesi, böylece yatırım gelirlerinin demokratikleşmesi. Refah içindeki bir toplumda bile (mesela sadece %10'un degil, herkesin 77 bin dolarlik birikimi var diyelim), ortak havuz olmazsa, kendi birikimiyle 10 milyar dolarlık nükleer santral yapabilecek kim var? Sadece devlet. E gördük o tekelin de nelere yolaçtığını. Bürokrasi bunu beceremedigi icin özel bankacılık sistemi ortaya çıkmış zaten. Bürokrat yanlış yatırımının cezasını çekmiyor, o yatırımın maliyeti herkese vergi veya enflasyon olarak geri dönüyor...ki enflasyon dedigin de, kaçırmanın imkansız oldugu bir düz vergidir, yani fakir için en kötü vergi ceşidi.
Hele hele 10 milyon dolarlık sittin tane iş var. Bu riskleri kim alabilecekti? Sadece süper-zenginler (normal vatandaşta tefecilere verilebilecek kaç pound of flesh var ki?) Ve sadece onlar kazançtan pay alırken, senin paran yastık altında eskiyecek, hiçbir insanın hiçbir yararlı fikrini hayata geçirmesine katkısı olmayacaktı.
3) Baban kimdi bilemezdin şerefsiz
.. yok o başka.