Mecburi Seçim Yazısı 2: En Sevmediğim Seçmen Tipi
Hayır, AKP’liler değil. O kadar büyük bir kitleyi genellemek aptallık olur, aralarında her türden insan. Çoğu da normal insanlar, tek farkları benden ayrı bir gerçeklikte yaşamaları (dış güçler, fetö, yerli ve milli dünya lideri, vs).
Benim ev sevmediklerimse, AKP’yle ideolojik bir alakası olmayan ama mütemadiyen muhaliflerin saflıklarıyla, umutlarıyla ve türlü hıyarlıklarıyla dalga geçmekten zevk duyanlar. Kendilerini bu kavgaların üstünde görüyor olmalılar, kitlelerden daha zeki olduklarını düşünüyor olmalılar, ki bu normal (ego, Dunning-Kruger, vs.). Normal olmayansa, son tahlilde hep güçlüden yana olmaları.
Kendini objektif gören birinin "bir AKP'ye vurayım, bir muhalefete" demesi dahi dengeli olmazdı, güç ve sorumluluk asimetrisi düşünüldüğünde. Ama bahsettiğim tipler bunu bile yapmıyorlar, ekseriyetle muhaliflere vurup, hüsrana uğramalarından haz alıyorlar. Zayıfın gözyaşlarını yalayıp "ohhh mis gibiymiş" diyen zayıf karakterli insanlar.
Onlardan nefret etmemin asıl sebebi de, yapı itibariyle onlara benziyor oluşum…
***
Zira ben de sevmiyorum kalabalıklara kapılmayı, dava adamı olmayı. İki gram analiz yapmak yerine sürekli edebiyat parçalayanlarla bir tutulmak istemiyorum. Mitinglerdeki o toplu gaz verme seanslarına katılmaya can atmıyorum.
Evet, hepsi aptallıklarla dolu. Ama kalabalıklar akarken kenarda duranların, erkin sırtını sıvazlayıp “ben demiştim” diyebilmeyi umanların da, tarihte tek bir değişime bile neden olduklarını sanmıyorum.
Devrimler, çok iyi analiz yapıp her 10 seçimin 9'unda haklı çıkanlar tarafından değil, 10 seçimin 9'unda kaybedeceğini bile bile umut duyan ve eyleme geçenler tarafından yapılıyor. Dünya’yı gerileten de ilerleten de bu insanlar.
***
Bunları Türkiye’den pek umudu olmayan (seçimden bağımsız biçimde), bu umutsuzluğunu özellikle de ekonomik ve sosyal verilerle sürekli dillendiren biri olarak söylüyorum. Çünkü beterin beteri var. Bu ülke, batarken bile azıcık daha iyi yönetilse, kurumları azıcık daha iyi işlese, insanların sisteme inancı azıcık daha artsa, milyonlarca kişinin hayat kalitesinde bir artış demek bu.
Bu senin benim egomdan, haklı çıkma isteğimizden, kazanan tarafta olma içgüdümüzden çok daha ağır basması gereken bir şey. Ağır basabildiği için hayvanlardan ayrıyız zaten.
Bu yüzden de rahatça diyorum ki “bu seçimden umutluyum”.
Zira umut duymayı en çok, umutsuz durumda kalanlar hakeder. En çok, güce karşı savaşanların yenilgiyi baştan kabullenmeye hakkı olmaz. Çünkü bugünün erken teslimiyetleri, geleceğin galibiyetlerini de öldürür.
***
Elimden, uzaklardan oy atıp yazmak dışında bir şey gelmiyor. Ama sandıklarda görev yapmayı düşünen arkadaşlara sesleneyim:
Muhtemelen fedakarlıklarınız sadece %10 ihtimalle bir işe yarayacak. Hile yapılmasa bile, tüm devlet imkanlarıyla yapılan propaganda sonucu (bu da bir çeşit hile ama demokrasi zaten hep böyleydi) azınlıkta kalacaksınız belki.
Bunların hiçbiri, yanılıp enayi gibi hissetme riskini almamak için bahane değil. Yanılacaksak da tek elde toplanmış güçten yana değil, güçsüzden yana yanılalım.