Tanrı Dünya'yı Yaratmadan Önce Ne Yapıyordu?
(Medium'da okumak isteyenler buraya)
Yaratılış öncesi sonsuzlukta, Tanrı'nın ne yaptığını şu sözlerle sorgulamış Ingersoll:
"Sonsuz bir zekanın, sonsuz bir hiçlikte, ebediyeti tüketmesinden daha absürd bir şey düşünebiliyor musunuz?"
Zamanın ve Mekanın Üstünde
Başlıktaki sorunun özü "Allah ne yaptı o kadar zaman, sıkılmadı mı" değil. Belki milyarlarca yıl meleklerle vur patlasın çal oynasın takıldı, belki de kozmik bir kış uykusuna yatıp alarmı M.Ö 3000'lere kurdu. Sorunun asıl amacı, Genesis hikayesindeki rastgeleliği ortaya koymak.
Bunu anlamak için geriye, taa St Augustine'e gitmek lazım. Onun cevabı, basitçe, zamanın da Tanrı tarafından yaratıldığıydı. Genesis zaten şöyle başlar:
"Başlangıçta, Tanrı yeri (Dünya'yı) ve gökleri yarattı".
Augustine'den beri, bu "başlangıçta" kısmı, zamanın da başlangıcı olarak yorumlanagelmiş. "Dünya'yı yaratmadan önce" diye bir şey yok, Tanrı zamanın üstünde. Halbuki bu cevap, iki daha büyük soru doğuruyor...
Big Bang
İlk sorun, aslında güzide bir motivated reasoning örneği. Yani kutsal kitaplardaki gibi bir Tanrı olmasını isteyenler, bu "öncesi olmaması" açıklamasını gayet tatminkar buluyorlar. Ama aynı şeyler Big Bang için söylendiğinde, yani "e o zaman Big Bang'dan önce ne vardı" sorusuna, "Zaman ve mekan Bing Bang'le meydana geldi" şeklinde cevap alınca, kafaları yatmıyor o işe. İlla onu da "bir şey" yaratmalı.
St Augustine elbette Big Bang'i filan bilmiyordu, onu yüzyıllar sonra eleştiren Ingersoll da bilmiyordu. Fakat yaratılış argümanları açısından (ahlak gibi şeylerden bahsetmiyorum), Big Bang ile Tanrı arasında fark yok. Tek fark, Tanrı fikrinin bir seviye daha karmaşıklık yaratması.
Eğer Big Bang, zaman-üstü olmak için yahut kendi kendine oluşmak için fazla karmaşıksa, onu yaratan şey daha da karmaşıktır. Geriye gittiğimiz her adımda, o adımı atmak için gerekli gördüğümüz sebepler, daha da kuvvetli biçimde bize geri dönüyorlar.
(Big Bang açıklamasını ben de "tatmin edici" bulmuyorum. Yani "iyi de, ondan önce bir şeyler olması lazım" düşüncesi, ister istemez hep aklımın kenarında bir yerde. Çöpçü de olsak, Papa da olsak, fizikçi de olsak, zaman-üstü düşünemeyiz,, "peki onu ne yaratmış" sorusunu sormayı bırakamayız)
9.2 Milyar Yıllık Hesap Hatası
Fakat Augustine ile ilgili asıl sorun, yine onun bilemeyeceği, ama onun cevabını bugün tekrarlayan rahiplerin bilmesi gerektiği bir şey: İnsan, hayat, Dünya, Güneş sistemi ve Evren, aralarında milyarlarca yıl yaş farkı bulunan kardeşler. Bir kere evren yaratıldı mı, o fanusun içinde zaman işlemeye başlıyor.
Evren 13.7 milyar yaşında, Dünya 4.5 milyar. Ortada 9.2 milyarlık bir planlama süreci var, sanırım çoğu Charlize Theron'un tasarımına harcandı. Sonra 1 milyar yıl daha geçiyor, ilk canlıların ortaya çıkması için. Uzun bir süre sonra, oksijen oluşuyor ve anında, mevcut canlıların büyük kısmını yokediyor. Sayısız soykırımdan ilki.
İlk humanoidler birkaç milyon yıl yaşında. Homo Sapiens 250 bin yıllık. Afrika'dan çıkıp yayılması 50-100 bin sene. Uygarlık 6-8 bin sene. İbrahim sahneye 3000 yıl önce çıkıyor, İslamiyet 1400, bugün Türkiye'de hakim İslam yorumu kim bilir ne zaman. (Benim olan biteni okumam 15-20 sene).
Şimdi 1 milyon dolarlık soru: 13.7 milyar eksi 1400 ne ediyor? Yine 13.7 milyar ediyor. Allah'ın bir mucizesi işte. O arada sadece zaman geçmekle kalmıyor, ortada bir aksiyon var, koca galaksiler doğup ölüyor, canlı türleri gezegen çapında başarılı olup sonra tarihe karışıyorlar.
İşte sorunun merkez nokası burada. Bu kadar "dolu" bir bekleyişe acayip bahaneler bulmak gerekecek, hele ki yaratılışı insan-merkezli düşününce (yani kader, ahiret, mahşer gibi kavramlar varsa, ve bu Dünya, seçimlerimiz üzerinden yargılanmamız için kurulmuş bir sahneyse).
Sıradanlık
Ama 1000 yillik geocentrism çöktüğünde,
Andromeda'nın ayrı bir galaksi oldugu ogrenildiginde,
Dünya'nın yaşının 6000 degil, onun neredeyse 750 bin katı olduğu saptandığında,
evrim olsun olmasın, insandan önce insana çok benzeyen türlerin yaşadıklarını görüldüğünde değişmeyen şeyler, bu soruyla da değişmez.
Sıradan bir galaksi kümesinin, en dandik dış kollarından birinde, sıradan bir termonükleer reaktörün etrafında dönen bir kaya parçasında, sayısız başarısız denemeden sonra kendini çoğaltmayı öğrenebilmiş yapıların (hayat), bir alt projesiyiz. Bizim gibi projelerin %99.99'u, bizden önce yokolmuş gitmiş. Kalanları da biz yemişiz veya onlarla çiftleşip, asimile etmişiz.
Uygarlık, savaşlar, salgın hastalıklar... Tüm bunlar, 80 milyar yıl ışık yılı çapındaki bir evrende kapladığımız hiçlikte olup bitti. Üstelik o evrenin büyük kısmını teoride bile göremeyeceğiz (uzaktaki galaksilerin bizden uzaklaşma hızları, ışık hızından fazla).
Tüm bunlar bizim veya başka olası canlılar için aşırı pahalı bir sahneyse, prodüktöre bir çift lafım var. Ama öyle olduğunu sanmıyorum, o kadar önemli değiliz. Asıl önemlisi, bunları hesaplayabildik ve hesapladığımızdan fazlasını da hayal edebildik. Kitaplardakinden daha güzel bir hikaye bu, ve en iyi tarafı da, halen sonunun yazılmış olmaması.