Kadınlar Solipsist midir? (hayır ama bir sor niye)

Kadınlar Solipsist midir? (hayır ama bir sor niye)

Solipsizm, sadece kulağa komik gelen bir kelime değil, en eski felsefe kavramlarından birisi de. Orijinal halini MÖ 4.yy’da Gorgias özetlemiş:

  1. Hiçbir şey yoktur.

  2. Olsa bile hakkında bir şey bilinemez.

  3. Bilinse bile bu bilgi başkalarına aktarılamaz.

(”Aktarılsa bile millet bunu üç güne kalmaz unutur, gider yine aynı hırsızlara oy verir, celladına aşıksa bir millet…” diye devam etmiş midir bilemem, o sayfalar kaybolmuş.)

***

Gorgias’ın demek istediğini iki açıdan yorumlamak mümkün:

Epistemolojik kısmına, "zihnimiz dışındaki şeyleri kesin olarak bilemeyiz" yorumuna muhtemelen Descartes’tan aşinasınız. O da “düşünüyorum öyleyse varım” diyerek, işe kendi bilincinin bilgisinden başlamıştı. Ama sonra oradan kaptırıp Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya çalıştı. Solipsistler bu çabalara bakıp gözlerini devirmiş olmalılar.

Metafizik solipsizm ise bir adım daha ileri giderek "dış dünya dediğimiz şey zihnimizdeki yansımalardan ibarettir, bizden bağımsız bir varlıkları yoktur" diyor. Yani idealizm ile alakalıdır. Bu fikirleri Simülasyon Teorisi dizisinin ikinci bölümünde uzunca yazmıştım.

Yalan Dünya İnancı

***

Solipsizm agnostik olmaya benziyor biraz: “Tamam haklı olabilirsin de, eee yani?” Muhabbet başladığı gibi bitecektir çünkü yanlışlanamaz bir şeyler öne sürüyorsun ve hayatında bir değişikliğe de yol açmıyor.

Zira solipsizme karşı en geçerli itiraz şu: Algıların gerçeği yansıtsalar da yansıtmasalar da onlardan kaçamazsın. Elini sobaya soktuğunda hissettiğin acıyı düşün. Sobanın aslını bilemiyorsan veya soba diye bir şey gerçekte yoksa, ne değişir? Elin her halükarda yanacak. Yani yandığını algılayacaksın. Sürekli acı çekmek istemiyorsan davranışlarını sobaya göre ayarlamak zorundasın.

Hepimiz entelektüel olarak solipsizme ikna olsak dahi hiçbirimiz bir solipsist olarak yaşamayacağız.


“Kırmızı Hap” Solipsizmi

Asıl yazma sebebim ise bu kavramın “The Red Pill” versiyonu ile karşılaşmış olmam. Red Pill veya genel olarak “manosphere” hakkında derli toplu bir yazım yok. Muhtemelen yazamam da, zira çok dağınıklar ve ne yazarsan yaz “gerçek İslam, pardon, red pill bu değil” diyen birileri çıkıyor. Kendilerini anaakıma ve politik doğruculuğa karşı konumlandırıyorlar ama onlar da her grup gibi kültleşiyor, kolay “tetiklenen” üyelere sahip oluyor (en çok sesi çıkanlar, en kolay tetiklenen fanatikler). Belki de her hareketin kaderi, mücadele ettiği şeye dönüşmek.

Çok genel bir yorumla, torba yasa gibi bir felsefe bu: Türkiye’de yaşayan biri için işe yarar yanları var (kişisel gelişim, evrim teorisini öğrenme, abidik gubidik evliliklerden kaçınma) ama torbanın geri kalanı çok çürük. “Karı kaldırma” taktiklerini veya galiz kadın düşmanlığını geçiyorum, o kısım zaten entelektüel açıdan sıkıcı. Görece düzgün tarafı da hem sözdebilim ile dolu (bu yüzden sürekli kendi kendilerine referans veriyorlar, kendi yarattıkları jargona fazla bağımlılar) hem de AKP’ye taş çıkartacak bir mağdur edebiyatı ile dolu (ki Türkiye şartlarında iyice acayip).

***

Bu solipsizm muhabbeti de, kendi jargonlarını yaratma hevesinden kaynaklı. 2000 yıllık terimi almışlar, eğip büküp "kadınlar doğaları gereği başkalarını düşünemez, sorumluluk alamaz, hatalarıyla yüzleşemezler" tarzı dogmalar için kullanmışlar.

Buradaki asıl derdim, kadın hakları değil; onu savunan başkaları var ve işin açıkçası benim çok ilgimi çekmiyor. Benim derdim kötü düşünce kalıpları. Bu yüzden dogma lafını kullanıyorum çünkü bu bir tez olsa, bunu test etmeye ve yanlışlamaya çalışırlar. Yani bilimsel metodu içselleştirmiş insan, tezini doğrulamak için onu yanlışlamaya çalışır, potansiyel olarak ters örnekler bulmaya çalışır, onlara açıklama getirdikçe de tezi kuvvetlenmiş olur. (inductive reasoning)

Red Pill ise bunu bırak, kendini doğrulamaya da çalışmıyor, bildiğin hikaye anlatıyor. Hikayeden kastım anlatı. Bunu adım adım göstermeye çalışacağım. Bu yazı bittiğinde, aklınızda kalan şeyin “vaay ne çaktı red pillcilere” gibi bir düşünce değil de, size ikna edici gelen şeyleri değerlendirme metodu olmasını umuyorum. Daha önemli konulara uyarlayabilirsiniz. Başlayalım:

1) Jargonun büyüsüne kapılmayın. "Solipsizm" diye verdikleri örnekleri karşılayan psikoloji terimleri zaten mevcut:

  • Rasyonalizasyon (bahane bulma)

  • Projeksiyon (kendi duygularını başkalarına yansıtma)

  • İnkar (denial)

  • Bölünme (splitting veya dissonance)

  • Narsisizm

Afilli bir kelimenin işlevi, uzmanlar arası iletişimde zaman kazandırmaktır. Ama bir yandan da, konuya yabancı insanlar açısından etrafınızda bir “aura” yaratmaya yarar. (Bu yazıya, solipsizmin kulağa komik gelmesinden bahsederek başladım ki bu aura dağılsın.)

Red Pill’in yaptığı bunun bir tık ötesinde: Halihazırda var olan bir jargonu hacılayıp devşirmek. Bilerek bir karışıklık yaratıyorlar ki, o karışıklığı yorumlayıp milleti aydınlatacak bir “ruhban sınıfı” ihtiyacı doğsun. Gayet dahice aslında: Herhangi bir konuda alakasız teknik terimler kullanın, sonra kendinizi çevirmen olarak atayıp karışıklığı çözün. Duble aura.

2) Jargonun büyüsünden kurtulunca, şunu görmesi daha kolay: Sıkça verdikleri örnekler ağırlıklı olarak kadınlara özgü değil.

Mesela "süpermarket reyonunda yol vermeyen o güzel olduğu kadar da küstah bayan" bir solipsist ise, trafikteki sürücülerin %90'ı da o sınıfa giriyor. Ego tribi yapan makam sahipleri, üç kişilik şirket açıp kendine CEO diye kartvizit bastırınca dünyayı yarattığını sananlar, hayatları boyunca etraflarındaki herkesin itaatine alışmış generaller... Bu mantıkla hepsi solipsist, çoğu da erkek üstelik.

Yahut "hipergami" yüzünden kocasını terk edip daha iyisini bulan bir kadını düşünün. (Bu hipergami kavramını çok seviyorlar, sanki kadınların %99’unun pratikte böyle bir lüksü varmış gibi, bir çok anlatıyı bunun üstüne kuruyorlar). Şimdi bu kadının içgüdüleri ona eş değiştir diyor ama toplum tarafından empoze edilmiş ahlakı (süperego) bunu ahlaksız buluyor. Kadın da kendini ahlaksız olarak görmemek için, eski kocasını suçluyor. Öyle sinsi gibi de değil, inanıyor bu suçlamalara. Gözünüzde canlandı değil mi bu karakter?

İyi de buna uyan her örnek başına, karısını ve ailesini daha genç bir kadın uğruna bırakıp giden 5 erkek bulursun herhalde. Bunlar da Stoacı filozof gibi yaptıklarıyla soğukkanlı biçimde yüzleşmiyorlar ki, kendilerini rahatlatacak bahaneler buluyor, o savunma mekanizmalarını kullanıyorlar.

Yani tezine uymayan zıt örnekler bulmaya çalışmak zaten yok da, tezine karşı 5 kat daha fazla örnek varken bunları görmezden gelmek, aşırı ideolojik bakışla mümkün ancak. (Bir karşı-örnek aklımıza gelmiyorsa belki asıl solipsist biziz, kafamızın dışına çıkamıyoruz.)


3) "Bu dediklerinizi erkekler de yapıyor, hem de daha sık"tan da önemli bir açık var: Mevzubahis savunma mekanizmaları ilişkiler konusu ile sınırlı değil.

Yukardaki örneğin aynısını şiddete uyarlayın: Sokakta yatan bir evsizi tekmelemenizi telkin edersem, ve siz de o anda boş bulunup bir anda tekmeyi basarsanız, kafanızda bir bilişsel uyumsuzluk oluşur (cognitive dissonance):

"Ben iyi niyetli ve özgür irade sahibi biriyim" vs "ulan demin resmen evsiz tekmeledim".

Bu uyumsuzluğu çözmek için, ideal şartlarda, yaptığınızla yüzleşmeniz ve suçluluk hissetmeniz gerekir. Ama önemli bir kısmımız böyle yapmaz: Telkin edeni, veya daha kötüsü, evsizi suçlar: “Kesin hak etmiştir, mafyadır, alkoliktir, topluma yük oluyordur, vs".

Başka alanlarda da bir sürü senaryo kurmak mümkün. Bunların bir alt kümesinin (kadın-erkek ilişkileri) bir alt kümesine odaklanıp (kadınlar), oraya da yeni bir isim vermekle (solipsizm) ne yapmak, nereye varmak istenmektedir?

***

Genel yorum: Bir gerekçe sonucu davranmak yerine, bir davranışımız sonrası ona gerekçe aramak (“evsizi tekmeledim, çünkü hak etti”) istisnai bir durum değil, bilakis aklın normal çalışma metodu. Bilimkurgu yazarı Robert Heinlein, bu kronik hastalığımızı, Aristo'ya atıf yaparak özetlemiş:

"Man is not a rational animal, he is a rationalizing animal."

(“İnsan akılcı düşünen bir hayvan değildir, düşüncelerini akıl kılıfına uyduran bir hayvandır”)


4) Ters örnek sayısına ve sonra da konu çeşitliliğine değindik. Bu sefer de bazı örneklerin tersliklerinin “büyüklüklerine” bakalım. Yani bazılar o kadar ters ki, solipsizm kullanılacak en son terim olmalı.

Örneğin Instagram’a sürekli kendi fotosunu atan beğeni delisi kadınlar. Bunların erkek muadillerini geçiyorum. Zira erkeği de kadını da, kendilerinden başkasını umursamayan solipsist tipler değiller ki. Bunlar onay arayan tipler. Hayatlarının değerini, senin benim tepkilerimiz üzerinden ölçen zayıf kişilikler. 20 like alırsa kendine güveni azalacak ama 200 like alırsa o haftayı da kazasız belasız atlatmış olacak.

(Elbette bu etki hepimizde biraz var ve teknoloji bu işi çok kolaylaştırdı. O yüzden “yeni nesil çok şöyle böyle” diye saydırmadan önce biraz soluklanmak lazım.)

Oysa "başkaları" diye bir şeyin olmadığını düşünen veya onları zombi olarak gören bir felsefeden (philosophical zombies) bahsediyoruz. Özsaygısını başkasının beğenisine endeksleyen birine solipsist demek, Adam Smith'e “komünist” demek gibi bir şey.


5) Son olarak, bu fikirler kendi içinde tutarlı da değiller.

Yani kadınların solipsizmine evrimsel bir açıklama bulmaya çaba harcarsak, o çerçevenin içindeki diğer açıklamalarla uyumlu olmamız lazım. E bu çerçevede, kadının ana rolü çocuk doğurup büyütmek. Tüm stratejilerinin temelinde bu kaygı var. Peki solipsist biri nasıl çocuk baksın, nasıl sevsin? Bu insanlar solipsizme yol açan o genlerini nasıl yayacaklar, nereye sıçacaklar?

Ortalama bir erkek hayatını hiçbir gerçek sorumluluk almadan sürdürebilir, çünkü aile kurmayabilir, dolayısıyla iş güç sahibi olmayabilir, her limanda bir sevgili yapar gider. Yani erkekler iki yöne de kayabilirler: İtin teki de olabilirler, aşırı sorumluluk sahibi bir nükleer santral şefi ve bir aile babası da. Kadınınsa üreme stratejisi esnek olmadığı için, her halükarda sorumlulukla yüzleşmesi lazım. (“Her halükarda” derken, tabii ki istisnalar olacaktır, uçları atıp ortadaki %80-90’lık kesim için konuşuyoruz.)

***

Bir başka örnek: Daha önce karşılaştığımdan biliyorum, biyolojik farkların öneminin altını çizmek için, kız çocukların erkek çocuklara nazaran insanlarla daha ilgili olduklarından bahsediyorlar. Bu da bir övgü manasında söylenmiyor, genel bağlam şu: "Erkekler insanlar yerine dünya ile ilgilendikleri için ilim, bilim, siyaset yapmışlar ve ilim, bilim, siyaset yapan nüfusu oluşturmuşlar. Yoksa ortada sistematik bir ayrımcılık olduğundan değil (veya o asıl etken değil). O yüzden bugün de o alanların hakimi olarak kalmalılar, adil olan ve doğal olan budur, patriyarka diye ağlamayın."

(Biraz Captain Obvious’luk olacak ama bilmeyenler vardır: “Erkekler şöyledir, zenciler böyledir” tarzı genellemelerin ardında, aslında epey yakın ortalamaya sahip dağılımlar bulunur. Yani ortalama bir kadının, bir erkeğe kıyasla alet edevatla daha çok ilgilenme ihtimali, atıyorum %3-5 değil, %40-45 seviyelerinde gibi düşünün. O yüzden dev gruplar arası kıyas hep dağılımlar üzerinden yapılmalı, ortalamalar çok yanıltıcı oluyor.)

Velhasıl, altını çizdiğimiz şey kadının daha empatik olması, daha insan-odaklı olması. Men systemize, women empathize. E sonra da 180 derece dönüp "kadın kendi dünyasındadır, başkasını sallamaz" deniyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Kanıtı manıtı karşı örnekleri bırak, en azından anlatı olarak tutarlılık lazım. Evrim ve psikoloji hakkında hiçbir şey bilmeyen, sadece annesini gözleyen biri dahi şu anlatıyı oturduğu yerden çürütebilir.

6) Şeytanın avukatı olmaya soyunalım ve yukardaki tutarsızlığı açıklamaya çalışalım:

"Çocuk sevgisi ve annelik, bilakis solipsizme kanıttır, zira çocuk annenin bir “uzantısı” haline gelir. Yani çocuk içinmiş gibi yapılan her şey, aslında annenin daha da içe kapanması, daha da kendine odaklanmasıdır." (Bu RationalMale isimli, kendi kendine referans konusunda aşmış olan bir siteden alıntı bir savunma)

Bu savunmanın genel empati farkını kapsamadığını, sadece çocuk-anne ilişkisinden bahsettiğini görmüşsünüzdür. Ama ben yine başka konulara uyarlayabileceğiniz kısma odaklanayım:

Bu mantık yanlışlanamaz. En basitinden, bu mantıkla herkes solipsist. Çünkü ilgilendiğimiz her şey, evrimsel açıdan bizim uzantımız olarak görülebilir. Biz de deneyelim: Erkekler niye alet edevatla daha çok ilgileniyorlar? Daha iyi silah yapabilmek için. Bunun yararı ne? Genlerimizi yaymak. Demek ki daha iyi balta yapmaya çalışan bir erkeğin de tek derdi kendisi. Balta erkeğin bir uzantısı, bir baltaya tam anlamıyla sap olmuşuz, kalanı umursamıyoruz.

***

Bu tip yanlışlanamayan açıklamalar komplo teorilerinin de temelinde bulunur. Karşı argümanlar komployu zayıflatacağına, daha da büyük bir komplonun var olduğuna kanıt olurlar. Bu yüzden komplo teorileri bitmez, bitemez.

Burada da benzer bir taktik var: Kadının empati yeteneği veya çocuk sevgisi, teoriyi çürüteceğine, daha da büyük bir solipsizme kanıt haline gelmiş. Annenin çocuk sevgisi dediğimiz şey bencillik olmuş, narsisizm olmuş. Ve her nasılsa, bu genişletilmiş etki çoğunlukla kadınlara işliyor, onlara “içkin” oluyor, erkeklerse ancak “istisnai” durumlarda solipsist oluyorlar. Evrimin bir mucizesi.

Aklınızda kalacak tek bir şey olacaksa: Büyük anlatılarla, büyük teorilerle uğraşan insanlar, kalan herkesten daha şüpheci olmalılar. “Bu görüşümü terk etmem için ne gerekli?” sorusunu sormalılar. Eğer cevap bulamıyorsanız, bu sorundur. Yok eğer bulduğunuz her cevap sizi o görüşe daha da sarıyorsa, bu bayağı büyük sorundur. İnançlarınızı çat diye bırakamazsınız elbette ama en azından anlatınızın çapını ve keskinliğini azaltabilirsiniz.

BDSM ve "Sapıklık"

BDSM ve "Sapıklık"

Twitter Nasıl Kullanılmalı

Twitter Nasıl Kullanılmalı