Kendi Başına Devlet Kuramayanlar Derneği

Kendi Başına Devlet Kuramayanlar Derneği

Geçen gün Yunanistan'ın "tampon ülke" olarak kurulması hakkındaki bir muhabbete katıldım. "Ülkelerini kendi başlarına bile kurmamışlar, elin bilmemnesiyle gerdeğe girmişler, ve hala tasmaları başkalarının elinde" imaları yapılıyordu.

Bu tip bir muhabbet objektif olarak başlasa bile, kısa süre içinde en sığ milliyetçi böbürlenmeleri davet eder, kaçarı yok. Üstelik bu "Yunanistan'ı yerme şenlikleri", "Yunanistan'ı övme şenliklerini" de tetikliyor ve karşılıklı komplekslerden oluşan bir fasit daire yaratıyorlar.

Ben de bu güdülerin üstünde değilim ama bir nevi hile kodu kullanıp, grup kimliklerinden ayrılmaya çalışıyorum. Nasıl? Taraf olma isteği duyduğum anda o grubun ortalamasına odaklanıyorum: "Ortalama bir Türk / Müslüman (kültürel) / ateist-agnostik  / erkek / mühendis / 1.85 boyunda-yakışıklı-zengin-anlayışlı-atletik vücutlu insanla aramda ne kadar fark var?

Herhalde çoktur. Ortalama zaten hayali bir kavram, bir çok insanın ortalamadan farkı çok. O yüzden de bir anda grup güdüm kayboluyor. Medeniyet, içinizdeki gerizekalıyı kandıracak kadar zeki olmayı öğrenmek olmalı.

 

"Bağımsız" Yunanistan

Ama bu demek değil ki bu konular önemsiz ve tartışmak lüzumsuz. Aksine, insanın bakış açısını genişletmesi için birer fırsat bunlar. Tarih üzerinden ufak bir deneme yapalım.

Modern Yunanistan bağımsızlığını, 1821-32 arası yürütülen bir kurtuluş mücadelesiyle kazandı. Başlangıçta farkedildikleri için, planlanandan birkaç hafta önce isyana başladılar ve bir dizi yenilgi tattılar. Fakat bu yenilgilerin nedeni Osmanlı kuvvetleri değildi. Taa Mısır'dan, sözde sultana bağlı olan vali Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, kendi ordusu ve donanmasıyla gelip Yunanlıları yeniyor. Birazdan göreceğiz, bu önemli bir detay.

Bu çağda, Yunanistan'ın bağımsızlık hareketine destek için halihazırda bir taban var. Bu tabanın da bence dört temeli var:

  • Philhellenism: Rönesans Avrupa'sında bir "Antik Yunan'a dönüş" hareketi başlamış, Kilise yerine kültürel bir temel aramak için. Bu akımın bir mirası olarak, Yunanistan'ın Müslümanlara karşı bağımsızlık mücadelesi -biraz da Termopolis'i çağrıştırdığından- Avrupa'daki elitler için bir cause celebre oluyor.
     
  • Milliyetçilik: Zaten asgari bir milliyetçilik her yere yayılıyor o sıralarda. Fransa gibi bu mücadeleyi vermiş toplumların, benzer mücadeleyi verenlere sempatisi normal. Hatta Yunan devrimine ilk resmi desteği veren ülke, ilk başarılı anti-emperyalist devrimi gerçekleştiren Haiti.
     
  • Rus stratejisi: Ruslar hem Ortodoks kardeşlerine yardım için, hem de Osmanlı'yı zayıflatmak için bu mücadeleyi körüklüyorlar.
     
  • İngiltere-Fransa stratejisi: Başta isteksiz olan bu ülkeler, hem kamuoyunun sempatisi, hem piyasanın beklentileri, hem de Rusya'nın rolü arttıkça isyana dahil olmaya karar veriyorlar.

Bu şartlar altında İngiltere, Fransa ve Rusya ortak bir donanma gönderip, Osmanlı-Mısır donanmasını Navarin'de tamamen yokediyor. Yetmiyor 1828'de Ruslar Osmanlı'ya savaş açıp İstanbul'un dibindeki Edirne'yi ele geçiriyor, Fransızlar da Yunanistan'a bir birlik gönderiyor. Bu 3 askeri müdahale sayesinde, Yunanlı milisler toparlanıp hepi topu 800.000 kişilik yeni ülkelerini kuruyorlar. Sonra da "bu mücadele fazla yerli ve milli oldu" deyip başlarına kral olması için Bavarya'dan bir soylu ve paralı bir ordu ithal ediyorlar.

Navarino Deniz Savaşı. Fotoğrafı az ışıkta, Samsung S4'le çektim. #nofilter #epicnavalbattlesofhistory #shitisgoingdown

Navarino Deniz Savaşı. Fotoğrafı az ışıkta, Samsung S4'le çektim. #nofilter #epicnavalbattlesofhistory #shitisgoingdown


Şimdi bu tabloya bakıp Yunanistan'la dalga geçmek kolay. Yahut Osmanlı'nın yedi düvele karşı savaştığını düşünüp gururlanmak. Ama büyük resmi kaçırmayın (yukardaki büyük resmi de kaçırmayın):  Osmanlı'nın durumu Yunanistan'ınkinden pek farklı değil. Nitekim İngiltere'nin ve Fransa'nın olaya dahil oluşu, Osmanlı'yı yıkmak için değil, onu Ruslar'a yem etmemek içindi. Açık açık Ruslar'a karşı savaş açmak yerine (hele ki kamuoyu Yunanlılardan yanayken), onların kazanımını azaltmayı ve hem Yunanistan'ın, hem de Osmanlı'nın, Rusya'ya karşı bir tampon olmasını düşünüyorlar. Rusya'nın 1828 savaşından sonra Edirne'den çekilmesinin nedeni bu strateji.

Osmanlı'nın bu hasta adam konumu ertesi sene iyice belirginleşecekti. Ama bu seferki tehdit içtendi ve Ruslar da kurtarıcı rolündelerdi.

 

Kavalalı'nın İntikamı 

Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın açısından vaziyet şu: Osmanlı'ya verdiği sözü tutmuş, Yunan isyanı konusunda yardımını yapmış ama "ödemesini" alamamıştı. Savaşın kalanını Osmanlı'nın kaybetmiş olması onun sorunu değildi sonuçta. Osmanlı Kavalalı'ya kazık atınca, oğlu İbrahim Paşa tekrar Osmanlı topraklarına geldi ama bu sefer isyan eden taraf kendisiydi. Önce Kudüs'ü, sonra Adana'yı aldı. Adana'da bayağı küfür yiyince biraz şaşırıp duraksadı. Zaten amaç, imparatorluğun Arapça konuşan nüfusunu Mısır merkezli bir iktidar altında toplamaktı ve bunu başarmıştı.

Bu süreçte Osmanlı, 80 bin kişilik yeni bir ordu toplayınca, Konya'ya gelip bu orduyu da yendi. Bir anda taa İstanbul'a kadar önlerinde bir engel kalmamıştı. Muhtemelen biraz daha hızlı davransa, 1517'nin intikamını alabilirdi.

Peki İkinci Mahmut ne yaptı? Ne yapacak, gitti tüm donanmasını batırmış olan İngiliz ve Fransızlardan yardım istedi. Bu yardım gecikince, daha 3 sene önce Edirne'yi işgal etmiş Ruslardan yardım istedi ve Çar hemen bir ordu yollayarak Mısırlıları korkuttu. Yani Osmanlı'yı 100 erken yıkılmaktan kurtaran, en büyük düşmanı Ruslardı.

Asıl önemli ayrıntı şu: Rusların büyük bir imtiyaz aldığından şüphelenen İngiltere ve Fransa da Osmanlı'nın yanında olaya dahil olunca, İbrahim Paşa Suriye'deki toprak kazanımlarıyla yetinip döndü. Ve İngiltere de endişesinde ne kadar haklı olduğunu gördü. Zira Osmanlı-Rusya arasındaki Hünkar İskelesi Antlaşmasında, gizli bir madde ile bogazlar resmen Rus kontrolüne veriliyordu. (Bu kağıt üstünde bir "karşılıklı askeri savunma antlaşması" idi ama Osmanlı'nın Rusya'yı kurtaracak hali yoktu. Ruslar da Osmanlı'dan asker yerine, gerektiğinde boğazları Rus gemileri dışındaki her savaş gemisine kapatma imtiyazı almışlardı)

Görüldüğü gibi daha 1820 ve 30'larda, Osmanlı bu kuvvetler arasında bir piyon konumunda ve zorla ayakta tutuluyor. Yunanistan'ın o "uluslararası bağımsızlık mücadelesi" üzerinden egosunu tatmin eden yeni Osmanlıcıların, bu dönemleri bilmediklerinden eminim. Bilen azınlık da, hakim anlatıda oluşan çatlakları önlemek için, bunları konuşanları "milletini yermek", "Yunanseverlik" gibi şeylerle suçluyorlar.

 

Rus Karşıtı İttifaklar

Kavalalı Mehmet Ali ve sakalı

Kavalalı Mehmet Ali ve sakalı

Fakat bizim işimiz daha bitmedi, Kavalalı yine yeni yeniden sahnede.

Ruslarla anlaşma sağlayan Osmanlı, birkaç sene sonra Mısırlılara kaybettiği toprakları geri almak için bir Suriye seferi düzenliyor ve ordusu yine yokediliyor. Daha kötüsü, donanma İskenderiye'ye gidip Kavalalı'ya teslim olarak saf değiştiriyor.

İmdada yine Avupalılar yetişiyor ve avantajlı konumdaki Mısırlıları erkenden anlaşma yapmaya zorluyorlar. İngiliz donanmasının bu rolü sayesinde, Rus ordusunun Hünkar İskelesi Antlaşmasında elde ettiği imtiyazlar zayıfladı.

Aslında yüzyılın geri kalanı da bu senaryonun benzerinin tekrarı. 10-15 sene sonra gerçekleşen Kırım Savaşı, yine Osmanlı'nın kaybedecekken, İngiltere ve Fransa yardımıyla (direkt katılımlarıyla) durdurabildiği bir saldırı.

Yahut daha da fekalet olan 93 Harbi (1878): Ruslar İstanbul'un dibine kadar geliyorlar ve İngiliz donanmasının tehdidiyle geri dönüyorlar.

Genel olarak bakarsak, İngiltere Hindistan koridorunun güvenliği ile ilgilendiği için, Osmanlı'yı bir tampon bölge olarak korumaya çalışmış. Eğer İngiltere-Fransa ittifakının böyle bir stratejisi olmasa, Ruslar Osmanlı'yı parça parça sindirmek yerine bir hamlede yutacaklardı. O kadar çok defa direkten dönmüş ki Osmanlı.

 

 

 

Cumhuriyet Dönemi

Biraz ileri saralım. Cumhuriyetin kuruluşu da bir tampon bölge olduğu için mümkün olmadı mı? Bu seferki tamponu yaratan iki faktör var:

  1. Dünya Savaşında doğu cephesinde hüsrana uğramışken gelen Bolşevik Devrimi
  2. En fazla 6 ay sürmesi beklenirken 4 seneyi aşan savaşın tükettiği müttefiklerin arasındaki güvensizlik.

Bolşevikler Türklere silah yardımı yapmakla kalmayıp, Yunan askerleri arasında komünizm ve anti-emperyalizm propagandası da yapıyorlar. Bu propagandanın ne kadar etkili olduğunu bilmiyorum, aranızdaki askeri tarih meraklıları beni bilgilendirsinler. (Yorumlardan biri: "Yunan Tarihçiliğinin Gözüyle Anadolu Harekatı isimli kitapta özellikle er ve erat arasında bu tarz düşüncelerin yaygın olduğuna değiniliyor")

Ama amaca odaklanırsak, Ruslar hem İngilizlerin yayılmasını önlemek istiyor, hem de bölgeyi bir sosyalist devrime hazırlıyorlardı. Bu makro gelişmeler olmasa, Kuvayı Milliyecilerin kahramanlıkları meyvesiz kalacaktı muhtemelen. 

Ve cumhuriyet kurulduktan sonra 30 sene geçmedi, Türkiye o sosyalist devrim hayallerini söndürerek NATO'ya girdi. Oradaki rolü, tanım itibariyle tamponluktu zaten. Hem de Stalin'e karşı Batı'nın ileri karakolu olabilmek için, Kore gibi alakasız bir coğrafyada kanla rüşvet vermişti. Yani burada tampon olabilme "ayrıcalığı" için oralarda tampon olunmuş. (Bu konularda Türkiye'yi "karaktersizlik", "korkaklık" gibi bireylere has özelliklerle suçlamak, Yunanistan'ı da o şekilde suçlamak kadar anlamsız. Jeopolitik kader, bir karakter özelliği değil)

***

Türkiye'de konuşlandırılmış Jüpiterlerin menzili

Türkiye'de konuşlandırılmış Jüpiterlerin menzili

Kısa bir süre sonra ABD, NATO çerçevesinde, eskiyen Jüpiter nükleer füzelerini Türkiye'de konuşlandırdı. O meşhur Küba Füze Krizi sırasında bir halt olsa, Rusya tarafından ilk nükleer saldırıya uğrayacak ülke Türkiye idi. NATO'nun "nükleer tamponu". Bu şerefi İtalyanlarla paylaşıyoruz.

Rahmetli başkan Kennedy bu eski füzeleri geri aldı ama bugün İncirlik Üssü'nde daha modernleri bulunuyor. Niye? Yıllardır ülkenin yarısı "BOP eşbaşkanı" muhabbeti döndürdü, bunların ana fikri "Türkiye yıllarca Ortadoğu'da ABD'nin kuklalığını yaptı, şimdi AKP üzerinden bu görevi resmileştiriyorlar" değil miydi?

1800'lerin başından bugüne kadarki tüm bu gelişmelere baktıktan sonra, kalkıp Yunanistan'a "tasmalı köpek" imasında bulunmak, "tampon ülke", "zaten milli şerefleri yoktur" demek epey yersiz.

 

Başkasının Yardımıyla Gerdeğe Girenler

Tabii bu konularda Türkiye için asıl güncel örnek Kürtler. Eminim yukardakilerle hemfikir olan bir sürü insan, konu Kürtlere gelince "başkasının yardımıyla" kurulmaktan yahut "tarih boyunca bir devlet bile kuramamaktan" bahsetmiştir. Hakimiyeti bir çeşit adalet anlatısına bağlamak (ilahi adalet, sosyal darwinizm, vs) çoğunluğun psikolojisini rahatlatıyor. Bunu herkes yapıyor. ABD mesela, kendi yayılmacılığında ilahi adalet yolunu kullanmıştı (manifest destiny kavramıyla).

Daha geniş açıdan bakarsak, zaten başkasının yardımıyla kurulmayan ülke yok gibi. ABD'nin kuruluşunda Fransa'nın rolü büyük (İngiltere'yi uğraştırmak için), Fransa'nın Nazilerden kurtuluşunda da ABD'nin rolü büyük. Ödeşmişler bir nevi. Sonuçta ulus-devletler binlerce senelik doğal örgütlenmeler değil, modern çıkar ilişkilerinin birer sonucu. O yüzden bazılarının kafasındaki o ideal, "%100 milli ve yerli" bağımsızlık savaşları çok nadir.

İğne-çuvaldız ikilisi önemli. Ne olur ne olmaz, ikisini de önce kendinize batırın. Ortamda şırınga görürseniz onu da batırın. Ohh, mis gibi kafa yaptı, uzaya çıktınız. Baktınız karşıdaki sizin gibi değil, hala tepenize çıkmaya çalışıyor, o zaman ezilmeyin. İğneyi kendinize, nükleer füzeyi de onlara batırın. Ne demiş Roosevelt:

"Speak softly and carry a big stick" 
("Yumuşak yumuşak konuşmayın, sopayla kırarım ağzınızı" --çeviren: eşekherif)

 

 

 

Benim Kültürüm Seninkini Döver

Benim Kültürüm Seninkini Döver

Uber'in Sebebi Maganda Taksiciler Değil

Uber'in Sebebi Maganda Taksiciler Değil