Facebook Skandalı ve Demokrasilerin Geleceği

Facebook Skandalı ve Demokrasilerin Geleceği

Podcast Versiyonu


80 milyonluk Türkiye'nin 1.5 ay boyunca yan gelip yattığını düşünün. Facebook'un son iki günde kaybettiği değer işte bu kadar. Yani 50 milyar dolar.

Ve buna neden olan skandalın özünde ne Cambridge Analytica var, ne Facebook, ne Trump, ne de milyarder baronlar. Özünde siz ve davranış mühendisliği var.

19 Mart'tan itibaren Facebook %10'a yakın değer kaybetti

19 Mart'tan itibaren Facebook %10'a yakın değer kaybetti


Dün bu entrika yumağını alelacele bir twitter flood'ında özetlemiştim (aşağıda), epey ilgi gördü. Şimdi oradaki bazı ufak yanlışları düzelterek, daha kapsamlı bir şekilde yazayım. Asıl ilginç kısım, bu teknolojilerin ve iş modellerinin geniş çapta etkileri.

2010'lardan başlıyoruz...


2010: Her Şey Serbest

Facebook'un büyümesinin en önemli sebeplerinden biri, uygulamalara tanıdığı erişimin genişliği. "Ürün bedavaysa, asıl ürün sizsiniz" lafına cuk otururcasına, onca bedava uygulamaya verdiği erişimle, Facebook bizi uygulama geliştiricilerine "satarak" büyüdü.

2010 yılında Penn State Üniversitesi, üçüncü parti uygulamaların istediği yetkileri araştırmış (Third-Party Apps on Facebook: Privacy and the Illusion of Control). Detaylar aşağıda, bizim için çarpıcı olan kısım şu:

1800 uygulama arasında 148 tanesi, arkadaşlarınızın bilgilerini de istiyor. Araştırma süresince bu yetki, uygulamalar tarafından toplam 68 milyon kez istenmiş. (Evet, tarafından).

2011study.JPG


Bu yetki isteğini reddetseniz bile yetmiyor. Diyelim uygulamaya fotoğraflarınızı kullanması için izin verdiniz. O fotoğraflarda arkadaşlarınız da vardır herhalde, sürekli çicek böcek resmi çekecek değilsiniz. Araştırmacılar, bu resimlerden de bazı arkadaş bilgilerini çekmişler.

Yani kendi bilgilerinizi korusanız bile, arkadaşlarınız sizin birçok bilginizi paylaşabiliyor. Bunu engelleme imkanı da yıllar boyunca yoktu. Bu cepte dursun.

 

2012: Sizi Ailenizden İyi Tanıyan Algoritma

Uygulamalara ve izne bile gerek olmadan, herkesin ulaşabileceği bir veri vardı: Beğeniler (likes).

Cambridge Üniversite'sinde çalışan Kosinski isimli bir araştırmacı, insanların beğendiği içeriği analiz ederek onları "tanımanın" bir yolunu buluyor: 

  • Sadece 10 beğeni ile, sizi ortalama bir iş arkadaşınızdan daha iyi tanıyor.

  • 70 beğeni ile arkadaşlarınızı geçiyor.

  • 150 beğeni , ana-babanızdan bile daha iyi tanımasını sağlıyor.

  • 300 beğeniyi analiz ederek size eşinizden daha yakın oluyor.

  • Bunun ötesinde de artık sizi sizden iyi tanıyor.

Kosinski bulgularını yayınladığı gün, Facebook'tan iki telefon alıyor: Biri dava tehditi, diğeri de iş teklifi. Bir hafta sonra da Facebook, beğeni bilgisini halka kapıyor, ancak özel izinle uygulamalara verilir hale geliyor.

***

Ve daha bu tarihlerde Zeynep Tufekçi (@zeynep), bu tip bir modellemenin demokrasilere etkisi konusunda insanları uyarıyordu. Zira Obama seçim kampanyası bu metodlara epey para gömmüştü ve "günde 66,000 bilgisayar simülasyonu" çalıştırıyordu. 

 

2014: Cambridge Analytica Entrikaları

Kosinski araştırmalarına devam ederken, Kogan isimli genç bir akademisyen buna yamanıyor. Derdi, Kosinski'nin psikolojik modellemesini almak.

Kosinski bu adamı biraz araştırıyor ve Strategic Communication Laboratories diye bir şirketle anlaşmalı olduğunu öğreniyor. SCL bir sürü shell company içeren garip bir şirketler grubu ve birçok ülkedeki seçimlerle alakaları var. Yakındaki ABD seçimleri için kuracakları yeni şirketin adı da bildiğiniz Cambridge Analytica.

Şirketin Cambridge Üniversitesi ile alakası yok. Garip bir bağlantı olarak, bu ismi Steve Bannon önermiş. Hani Breitbart denen sağ (alt-right) medya organının editörü ve Trump'ın överek işe aldığı, söverek de kovduğu eski danışmanı. Ne alaka? Meğer Breitbart'ın da SCL'in de en büyük finansörü, ABD'li bir yazılım milyarderi olan Mercer. Koch Kardeşler benzeri, her türlü muhafazakar oluşumu finanse eden biri. (Ama olayı “İlluminati” seviyesine indirgemeyelim, sorun öyle merkezi değil dağınık, zaten o yüzden kötü).

Bizim gariban Kosinski kıllanıyor, vermiyor modelini. Fakat Kogan, yeterince detay öğrendiğinden olsa gerek, benzer bir model geliştiriyor (SCL'den 800 bin dolar karşılığında). Şimdi o modeli gerçek bir teste tabi tutma zamanı. Bu noktada devreye Amazon giriyor.

Orijinal "mekanik Türk", 18.yy'da yapılmış sahte bir satranç "makinası". Türk kıyafetli, nargile için bir kukla, kutunun içindeki bir adam tarafından yönetilerek satranç oynuyor. Kutunun dışındakiler ise, bunu mekanik bir aksam sanıyorlar. Numaralar…

Orijinal "mekanik Türk", 18.yy'da yapılmış sahte bir satranç "makinası". Türk kıyafetli, nargile için bir kukla, kutunun içindeki bir adam tarafından yönetilerek satranç oynuyor. Kutunun dışındakiler ise, bunu mekanik bir aksam sanıyorlar. Numaraları ortaya çıkmadan önce krallarla filan oynamışlar, bayağı meşhur olmuşlar.

 

Mechanical Turk

Amazon'un bir platformu bu. Elinizde yapılacak online bir iş var, oradan işçi kiralıyorsunuz. Sanal amele pazarı yani. 

Kogan da gitmiş, bir anket geliştirmiş ve Facebook uygulaması olarak insanlara yükletmek istiyor. Milletin bunu keşfetmesini beklemek yerine, Mechanical Turk üzerinden "işçi" buluyor, anketi yükleyenlere de 1-2 dolar veriyor. Kısa sürede 270 bin kişi yüklüyor.

Anket aslında bir truva atı. Sizden istediği bilgiler, buzdağının görünen kısmı. Asıl derdi, herkesin arkadaşlarının bilgilerini de almak. Penn State araştırmasında gördüğümüz yetkiyi istiyor yani. 2010'dan beri 4 sene geçmiş, ve Facebook hala bu olanağı sunuyor. Uygulamayı yükleyen hemen herkes de bakmadan onay veriyor.

***

Bu bir güvenlik açığı değil, bilakis Facebook bir API yaratmış uygulama geliştiriciler için. Yani “gelin de bunu kullanın” diye pazarlamasını yapmış. Bakın o API ile, arkadaşlarınızın hangi bilgilerini çekebiliyor uygulamalar:

Kogan efendi, bu sayede 270 bin kullanıcı üzerinden, 30 ile 50 milyon arası Amerikalı'nın envai çeşit bilgisini çekiyor: kimin neyi takip ettiği, yorumları…Ve Facebook’un 2012'de halka kapayarak sözde güvenceye aldığı o beğeni tarihçelerini de.

Sonra Kogan gidip bunları SCL'e, yani Cambridge Analytica'ya satıyor. Ve o verileri, hazırladıkları psikometrik modeli (Kosinski'nin algoritmasının benzerini yani) optimize etmek için kullanıyorlar. Buna birazdan döneceğim.

 

2015: Facebook'un Öfkesi(!)

Buraya kadarki tek illegal hareket şu: Kogan'ın "akademik araştırma" kisvesi altında FB'den çektiği o bilgileri, başkasıyla paylaşma hakkı yok. Bunun nedeni de etik değil, Facebook o bilgileri doğrudan pazarlayabilmek istiyor.

Tabii Facebook’a sorsan: “We don’t sell your information. Ever”. Yani bilgilerinizi satmıyoruz diyor.

Fakat “satabilmek” derken, skimlik bilgilerinizle birlikte tüm datanızı satmasını kastetmiyorum zaten. Zira onu alan biri, Facebook’un reklam altyapısını ekarte ederek, kullanıcılara doğrudan ulaşabilir. O nedenle Facebook ancak toplu (aggregated) ve anonimize edilmiş veriyi satmak isteyebilir ve bu detaylar belli değil, çelişkili haberler okudum, içerden bilgisi olan iletişime geçsin lütfen.

Her halükarda asıl önemli olan kısım şu: Reklam altyapısının değerlenmesi için, o kadar veriyi millete minimum regulasyonla açarsan, başka ne olmasını bekliyorsun? “Aaa, verilerin CA’ye satılması hiç hoş olmamış, şok olduk. Bunca verinin seçimleri manipüle etmek için kullanılacağını öngörememiştik” demenin samimiyetsizliği gayet açık.

***

 

Whistleblower

Facebook, Kogan’ın yaptığı satışı ancak 1–2 sene sonra öğreniyor. O arada da “arkadaşının bilgilerini paylaş” yetkisini uygulamalara kapatıyorlar ama iş işten geçmiş, o bilgileri çeken çekmiş.

Bu noktada ne yapıyorlar dersiniz? "Ya lütfen silin o bilgileri" diye bir email yolluyorlar. Cevaben, emaildeki formda "tamam sildim" diye bir checkbox işaretliyor CA, o kadar. Facebook da ne bir kanıt istiyor, ne de audit ekibi yolluyor. 

Kanıt aramadığı gibi, bilgisi bu yolla paylaşılmış kullanıcılarına bir uyarı bile göndermiyor. Zaten teknik olarak, kullanıcılar onca ayarın ve sözleşme sayfasının arasında bir yerde bu paylaşım hakkını kabul etmişlerdi. 

Bu detayları nereden biliyoruz? Wylie isimli bir CA çalışanı artık dayanamamış ve her şeyi anlatmış (whistleblower olmuş yani). Kendisi, "bilgileri sildik" diye emaili cevaplayan kişi. Videosu aşağıda.

2015'ten ve Brexit'den devam edelim...

 

Eğitim Şart

CA'in o bilgileri gerçekten silip silmediği önemli değil aslında, zaten onun meyvesini aldılar.

Zira asıl amaç, herkesin kimlik ve davranış bilgilerini çekip “tarihin o anında kim hangi partiye oy verme eğilimindeymiş”i öğrenmek değildi. Asıl amaç şu: Gelecekte benzer bir FB veri setine gerek kalmadan, başka yollardan kolayca edinilecek başka bilgilere bakarak, kişinin eğilimlerini tahmin etmek ve yönlendirmek.

Mesela Ahmet’in silah klubüne üye olduğunu biliyorsun. Ahmet’in like’larından, bu üyeliği en az %80 oranında tahmin edebilir misin? Algoritma bunu becerene kadar ince ayar çekiyorlar.

Yani o 50 milyon kişilik veri seti nihai hedef değildi, o veri seti algorithm training açısından altın değerindeydi. Modellerini "eğittiler".

***

Nitekim CA, yeni sistemini Brexit kampanyasının ilk safhalarında denemiş. Geçen hafta, bu kampanyada o veri setini kullanmadıkları yönünde ifade verdiler Londra'da.

Zira Facebook'tan başka bilgiler çekebilirler. Dahası, sizin envai çeşit verinizi tutan yüzlerce veri toptancısı var. Halka açık olan veya farketmeden izin verdiğiniz tüm online veya offline bilgileri (ev kredisi, kulüp üyeliği, araba tamirleri, borç, parti üyeliği, vs) toplayıp isteyene satıyorlar. Bu da legal.

CA bir sürü farklı veritabanı satın alıyor ve bunları -artık optimize edilmiş- modellerinde birleştiriyorlar. Peki tam olarak ne yapıyorlar o modelle?

 

2016: Trump

CA, Cumhuriyetçi Parti'nin önseçimlerinde önce Cruz, sonra Trump ile anlaştığında, Hillary Clinton muhtemelen pek endişelenmemişti. Zira ona Obama'dan miras kalan ve daha da büyük olan bir online analytics operasyonu vardı. 

Hatta Facebook yetkilileri Clinton takımı ile görüşüyorlar ve “biz sizin taraftayız, başkasıyla paylaşmadığımız ve legal hakkımız olan verileri sizinle paylaşacağız” diyorlar. Yani Facebook haber ve reklam algoritmalarını değiştirmiyor ama o algoritmalardan en iyi şekilde yararlansınlar diye Demokratları destekliyor.

***

Fakat Demokratların modelleri o kadar optimize ve ayrıntılı değildi. CA ise sadece 17 kilit eyalete odaklandı ve oradaki neredeyse her seçmeni, 32 farklı kişilik grubundan birine oturttu (Kosinski'nin psikometrik çalışmalarının meyvesi bu). Sonra bunları başka verilerle korele etti.

Bu sayede, en önemli bölgelerde, kişiye özel seçim propagandası yaptılar. Ve tabii bu propagandayı da, Facebook'un kendi reklam platformu üzerinden dağıttılar.

Yani FB, hem anonim bilgilerinizi elaleme verirken, hem de o bilgi sayesinde optimize edilmiş reklamı geri bize ulaştırırken kontrol sahibi. İki yönde de bilet kesen bir köprü gibi.

5 ana kritere göre insanları birçok psikolojik kalıba oturtan OCEAN modelinin bir örneği.

5 ana kritere göre insanları birçok psikolojik kalıba oturtan OCEAN modelinin bir örneği.

 

İleri Taktikler

Şimdi muhtemelen siz sanıyorsunuz ki, CA'in bu modeli, iki parti arasında kalan kararsızları tespit edip, onlara yoğunlaşan reklamlar için kullanılıyor. Ondan çok daha sofistikeler:

Mesela aynı mahalledeki muhafazakar, az eğitimli, fakir olmayan ve aşırı aktif insanları belirliyorlar. Sonra bunlara, tam da gıcık olacakları bir dizi reklam sunuyorlar. Bu reklamlar gerçek gözüküyorlar ama diğer partinin pozisyonlarını abartılı biçimde destekliyorlar (straw man).

Bizim grup gaza geliyor, işte vay efendim silahlarımızı alacaklar, vay bu kış komünizm gelecek...artık o kişinin hassasiyeti neyse. Sonra bunlar panik halinde etraflarını örgütlüyorlar. Örgütleyebiliyorlar çünkü en leş seçmen tipinde değiller, o yüzden fakir olmayanlara ve arkadaşı bol olanlara odaklı bu reklamlar.

Al sana bedava grassroots hareketi. Milleti kendilerinin bile farkında olmayabilecekleri korkularıyla motive ediyor ve bunu aksiyona dönüştürüyorsun. 

***

Bir yandan da karşıt gruplara moral bozucu içerik gönderiyorsun. Mesela belli zencilere -ki hayatta Cumhuriyetçilere oy vermez çoğu- Clinton'ın kırpılmış bir videosunu yolluyorlar, onlara "superpredator" dediği. Maksat, Hillary'i ırkçı belletip, oy vermeye gitmelerini engellemek.

Modele göre oy kullanma ihtimalin çok azsa, zaten sana para harcamasına gerek yok. Çok fazlaysa veya eğitimli bir zenciysen, bu propagandadan etkilenmeyeceksin. Ama tam aradakilere nokta atışı yapıyorlar.

 

"Karanlık" İçerik

İşin daha da feci tarafı dark post denilen şey: Bu içeriklerin çoğu başkalarına görünmüyor ve news feed içinde sanki normal habermiş gibi çıkıyorlar.

Yani hem gören, bunu herkesin gördüğü standart bir şey sanıyor, hem de diğerleri böyle aptal içeriklerin dolandığından habersiz.

Eğer komşumun ne kadar uydurma içeriklere maruz kaldığını görebilsem, belki ona yorum yapıp diyalog kurabileceğim. Sonuçta komşum bana güvenir, oturur konuşuruz. Yahut, o saçma reklamları gidip TV'de yayınlasalar, büyük tepki çeker ve kredi kaybederler.

Ama mevcut sistemde, herkes kendi gerçekliğinde hapis. Ve Facebook, bu "atomizasyon"un sağlayıcısı.
 

 

Bu tekniğin bir başka uygulama alanı da focus group denen kavramı inanılmaz boyutlara taşıması: Trump ve Clinton'ın TV'deki tartışmaları öncesinde, CA Trump'ın argümanlarını reklam haline getiriyor ve tam 175,000 ayrı kombinasyonu Facebook üzerinden test ediyor.

Herkesin gördüğü reklam metni biraz farklı. Yahut metin aynı ama başlığın rengi iki ton daha açık. Yahut arkaplan resmi değişik. Dediğim gibi, 175 bin farklı mesaj. Ve her birimizin tepkisi ölçülerek, hem o geceki TV tartışmasında Trump’ın kelimesi kelimesine tekrarlayacağı sloganlar, hem de kritik seçim bölgelerinde en etkili olanları bulunuyor.

Her şirket ve siyasi parti focus group yapar ama bu kadar ucuza, 175 bin ayrı grup test etmek sadece Facebook ile mümkün. Facebook, reklam altyapısı sayesinde bir focus group platformu olarak da para kazanıyor.

 

Cambridge Analytica Olayı, Trump Karşıtlarının Abartması Mı?

Şu ana kadar bahsedilenleri, Trump veya Brexit gibi dar çerçevelerden okumak hata olur. Bunlar sistemik sorunlar ve Obama döneminden beri uyarısını yapıyor insanlar. Bundan sonraki tüm seçim denklemlerinin bir parçası olacaklar. Dahası, bu iş seçimlerin de ötesinde, her türlü davranışınızı etkileme potansiyeline sahip.

Fakat yukardaki sorunun başka bir cevabı da var: CA olayını, asıl CA'in kendisi abarttı. Nedeni de kendilerini pazarlayabilmek.

Zira CA'in hedefli reklamlarının tam olarak ne kadar etkili olduğu belli değil. İlk şoku atlattıktan sonra gelen analizler, etkinin şimdilik az olduğu yönünde.

Tam bir araştırmacı gazetecilik örneği olarak, Channel 4'un, CA ile yaptığı görüşmelerin gizli kamera kayıtları var aşşağıda. Çeşitli ülkelerde yolsuzluk, rüşvet, türlü türlü seçim manipülasyonları hakkında böbürleniyorlar. Ukraynalı kızlar bile konu dahilinde. Maksat markalarını yaratmak ve büyütmek.

(Not: Karıştıranlar olabilir, ABD'de şu anda devam eden Mueller soruşturmasının ufak bir kısmı, 2016 seçimlerini etkilemek için Rusya'nın organize ettiği bir sosyal medya projesi hakkında. O konu bundan tamamen farklı, CA ile alakası yok. Rusların yaptığı daha low tech ve "fake news" odaklı bir algı operasyonu. Tıpkı CA'inki gibi, onun da etkisi muhtemelen ufaktı)


2018: Şimdi

Facebook, Cuma günü CA ile ortaklığını bitirdiğini açıkladı. Tam da The Guardian and The New York Times da çıkan ve skandalı başlatan haberler öncesinde. İçerden tüyoyu almışlar. Aynı günlerde, CA CEO'su da askıya alındı. Geri kalmamak için, tüm bunların ortasındaki Kogan da "iki şirket de beni günah keçisi olarak kullandı" diyor.

Neyse bunlar işin çerezlik kısmı. Asıl ilginci, bu panik esnasında Facebook'un iki ana savunması vardı:

  1. "Bir güvenlik açığı olmadı, tüm veriler normal yollardan gitti"

  2. "Herkes paylaştığı veriler için gerekli izinleri (consent) vermiş"

Zaten asıl sorun, tüm bunların bir açık olmadan olması. Keşke biri hack etmiş olsaydı, keşke bir çalışan hata yapmış olsaydı. Skandal denilen şey, aslında FB'un ve CA benzeri şirketlerin normal iş modelleri. Her şey -neredeyse- olması gerektiği gibi olmuş.

***

İzin konusu da yalan. Mahkemede haklı çıkarlar ama hiç kimsenin aklına ve vicdanına uygun bir izin prosedürü yok.

Aşağıdaki tweet'te, Facebook'un bu konudaki genel politikası güzel özetlenmiş. Privacy setting denilen şey bir illüzyon. Yıllar içinde bir miktar iyileşen bu ayarların çoğu, sizin aktif olarak yaptığınız şeylerle ilgili (paylaşım, beğeni). Buna publicity setting demek gerekirdi. Asıl bilgi sızması ise pasif oluyor: Durduğunuz yerde sizden alınan bilgilerle yani.

 

Kaçış Yok

Zaten ABD ve Avrupa dışındaki bir çok yerde tüketici hakları hak getire. Ne bireysel, ne de sivil toplum seviyesinde bir bilinç var. Dolayısıyla o insanları kişisel bilgilerini edinmek çok kolay ve ucuz. 

Paranoya yapıp sosyal medya kullanmasanız dahi sistemden çıkamıyorsunuz, bir profiliniz oluyor: Hayalet profilFacebook Audience Network sayesinde, anlaşmalı olan başka yerlerdeki aktivitelerinizden çekilen kısmi bilgilerle, otomatik ve halka kapalı bir profil oluşturuyor

Yani hayatında Facebook kullanmamış insanların da Facebook profili var ve işin komik yanı, bu profile ulaşma hakları yok ama muhtemelen reklamcıların var.

***

Facebook kullanmış olan çoğunluğa gelirsek: Bugün hesabınızı silseniz bile davranış tarihçeniz onların malı olmaya devam edecek. Ve bu mal, gelecekteki davranışlarınızı da başka kanallardan değiştirmekte kullanılacak.

Kaldı ki çoğumuzun hesap silme lüksü de yok. Birçok ülkede Facebook demek Internet demek, iş demek (business manager), sosyal hayat demek, haber kaynağı demek. Bugün Endonezya'yı, Hindistan'ı, kısmen de Türkiye'yi, Facebook Incorporated şemsiyesi altındaki hizmetler olmadan düşünmek zor.

Facebook'tan paçanı yırtsan, o boşluğu Google veya Apple dolduruyor. Biraz daha perde arkasında da Amazon var, hem alışveriş hem de cloud hizmetleriyle (AWS). Hepi topu 3-4 platformdan birine, çoğu zaman da hepsine göbekten bağlıyız.

Düzenli olarak Facebook kullananların sayısı. Türkiye dokuzuncu sırada.

Düzenli olarak Facebook kullananların sayısı. Türkiye dokuzuncu sırada.

 

"Benim Zaten Saklayacak Bir Şeyim Yok"

Belki bunlara bağışıklı olduğunuzu sanıyorsunuz, "benim zaten saklayacak bir şeyim yok ki" düşüncesindesiniz. Ama sorun, sizin isminiz cisminiz ve vatandaşlık numaranız değil. O da sorun tabii ama ancak otokrasilerde sorun. 

CA'in yaptıklarını yapmak için, hiçbir kimlik bilgisine gerek yoktu. Siz onlar için isimsiz bir davranış profilisiniz. O profile özel bir içerik üretiyorlar. İsminizi bilen tek aktör Facebook olduğunda bile, bu içerik adresini bulacaktır. Ve davranışlarınızı, hatta kimliğinizi şekillendirecektir. CA'in bir sloganı "data that drives behavioral change" idi. 

Yani sorun Büyük Birader'e yakalanmak değil, zamanla şu anda tanıyamayacağınız birine dönüşmek.

 

2020: Gelecek

Kötümserliğin dozunu biraz arttıralım. Şu potansiyel Black Mirror senaryolarını hayal edin:

  1. CA benzeri bir şirket, kitabına uygun olarak davranış bilgilerinizi satın aldı ve %98 kesinlikle gay olduğunuzu saptadı. Sonra belediyelere gitti ve dedi ki: "Bize 1 milyon dolar verin, mahalle başına kaç gay, kaç ateist, kaç solcu, kaç zengin var, hepsini size verelim, siz arkasını getirirsiniz". Hangi iktidar buna sırt çevirir?

  2. Daha düşük ama daha korkunç bir ihtimal: Ya Facebook’un kendisi bu işe girerse? CA, FB’un sahip olduğu datanın ufak bir kısmıyla bu kadar yaygara kopardı. Seçimlere etkileri az olmuş olsa bile bir sonraki şirket daha başarılı olabilir. Oysa Facebook, tüm dataya sahip. Yukarda bahsettiğim bilgileri, kimlik bilgileriyle eşleştirip, önümüzdeki 10–20 sene boyunca hiçbir iktidara satmayacağının garantisi var mı?

  3. Ya iktidar onları buna zorlarsa? Mesela AKP, vergi affı ve ticari izin karşılığında, muhalefet partilerinin iletişimlerini %80 azaltmasını istedi. Tamamen bitirse kuşku uyandırır ama azaltsa kimin ruhu duyacak? Facebook’un, reklam ve haber algoritmalarını, bir siyasi, ideolojik, dini tercihe göre optimize etmesinin önünde somut bir engel yok. İçerden bir sızıntı olmadığı sürece ruhumuz duymaz.

***

Bu Black Mirrorımsı senaryolar gerçekleşmese bile, genel olarak bu konularda şirketlerin iyi niyetine güvenmek, otokratik iktidarların iyi niyetine güvenmek kadar ahmakça. Tüm iş modelleri, bizi şirketlere ve siyasi partilere satmak (data mining), sonra da onları geri bize satmak (reklam). O yüzden bu konuda etik davranmaları imkansız.

Yıllardır devam eden büyük bir sorun bu. Sandık çalmaktan, sahte oy pusulasından daha global bir sorun. Bağımsız kuruluşların regulasyonlarına ve kanunen zorunlu şeffaflıklara acilen gereksinim var.

 

Siz Ne Yapabilirsiniz?

  • Abuk subuk uygulamalar indirip izinler vermeyin.

  • Privacy ayarlarınıza bakın.

  • Hangi uygulamalar FB hesabınıza erişiyor, buradan kontrol edin.

  • "Gereksizse söndürün"

Bunlar minimum bir koruma sağlar. Birçok bilginiz halihazırda benzer platformların elinde var. Dolayısıyla asıl koruma beyninizin içinde olmalı:

  • Gördüğünüz içeriklerin (organik veya reklam), dünyanın "gerçek" halini yansıtmadığını, aksine bilinçsiz algoritmalar ve dağınık şebekeler tarafından size özel bir şekilde hazırlandığını unutmayın. Her halükarda manipüle edileceğiz ama biraz farkındalıkla bunu azaltabiliriz.

***

Çok da üzülmeyin, demokrasiler ve serbest piyasalar hiçbir zaman öyle toz pembe biçimde çalışmadılar zaten. Onay üretimi (manufacturing consent) demokrasilerin, davranışsal bilimler de serbest piyasadaki sözde özgür seçimlerin birer parçasıydılar hep.

Ama artık kitle manipülasyonunun yerini, nokta atışı bireysel manipülasyonun aldığı yeni bir dönemdeyiz. Bunları yapmak için iktidar olmanın veya aşırı zengin olmanın gerekmediği daha kaotik bir dönem bu.

Kısacası hem çok şey değişti, hem de pek bir şey değişmedi. Siz de hem endişelenin, hem de rahat olun.

 

Ek Kaynaklar

  1. Motherboard

  2. Atlantic

  3. Quartz

  4. @zeynep, @aral ve @SwiftOnSecurity

 

Google'a Hediye Ettiğim 20 Milyon Sayfa Belge

Google'a Hediye Ettiğim 20 Milyon Sayfa Belge

Kaç Ülkeye Gittiyseniz Gittiniz

Kaç Ülkeye Gittiyseniz Gittiniz